27 Ağustos 2010

...BİR DEV İÇİN...



Dayım'a;

Daha önce böyle birşey yapmamıştım. Ne sana ne ailemden başka birine bir tek kelime yazmışlığım yok. Oysa ki ben çokça insanın yüreğine, ruhuna, gözüne dokunmuş, ağlatmış, güldürmüş, bazen kendimden nefret ettirmiş bir yazarım. Bir kitabım bile var. Sizin hepinize yazmak istediklerimi duygu filtremden geçirerek kitabımın arkasında yazmıştım.
Şimdi işler biraz değişti. Ben sanki daha bir korkuyorum "sizsiz" kalmaktan.
Hani doğduğumda başucumda olan herkesin bir bir gitmeye başladığı tarihler bunlar.
Çok korkuyorum "kaybetmekten" ilk defa! Gözüm kapalı girdiğim her yarışa, aldığım risklere benzemiyor bu. DUR! diyemediğim bir Tanrı var. Ne zaman inandım ona, neden inandım bilmiyorum ama var ve O her kendini gösterdiğinde ya biri gitmiş oluyor ya da bana bağışlanmış...

Çocukken -ki aslında hala çocukluğumun yakasına yapışmış haldeyim- bahçeli o Koşuyolu evi... Merdiven önü beklemeleri... Yengemi getirdiğin gün... Ersan'ın doğduğu gün... O kocaman boyunla inanılmaz hisli kalbinle bana baktığın hepimizi kollarının altına aldığın günler... Onlar benim çocukluğum... Sen vardın, anneannem vardı, teyzem, kuzenlerim, kardeşim, annem babam herkes vardı...

Ben hergün "çaktırmasam da" bugün birine birşey olmasın diye dua ederek uyanıyorum aslında. Telefonum başucumda o yüzden her zaman açıktır. Radyasyon, kanser, ölüm riskini göze alarak...

Bilirsin hep "iyiliğinden" yakınmışızdır. Hep "sessizliğinden"! Hep "mükemmel bir baba oluşundan". "HAYIR" diyemeyişinden. O kocaman boyunun altında yatan "kocaman yüreğinden." "Bu dünyaya ait olmayışından"... Sana hep "çok iyi bir adam" olduğun için kızmışızdır. Bilirsin...

"Hak yemediğinden, ihanet etmediğinden, saflığından, temizliğinden" yakınmışızdır.

Şimdi tüm bunların bedelini ödüyorsun biliyorum. Bu sessizliğinin ve içindeki büyüklüğün isyanını...

Beynindeki o minik pıhtı seni kocaman bir zorluğa itti... Ne olacak şimdi? Gözümüzü ayırmadan sendeyiz. Kalbim her telefonda daha da hızlı atıyor. DURACAK gibi!

Ceren'in başında saatlerce beklediğim günler... Ninni söylediğim ilk bebek... Kocaman bir kız şimdi... "Çisel'e benziyor" dediğiniz KIZIM... Babaya aşık olmanın ne demek olduğunu ben iyi bilirim, bilirsin. Büyük patrona her baktığımda, her öksürdüğünde, her başı ağrıdığında, tırnağı kırılsa içimden kopan gideni de ben bilirim. O yüzden Kızın bana ait... Onu sana duyduğu aşkla koruyacağım. Merak etme!





İyileşeceksin, bir çok şeyi hatırlamayacakmışsın.... Beni de hatırlamadın zaten yanına geldiğimde. Güzel güzel baktın sadece. Ben bakamadım... Gözlerinden akmak için çabalayan seli "duvar" örerek içine akıtmak nedir bildim... O gün, hastanede, yanında... HEP GÜÇLÜ DURMAK imajı pahasına... Anneme, Teyzeme ve Oğlunla Kızın'a DESTEK OLMAK pahasına.

Birgün ağlar mıyım bilmiyorum. Ama lütfen ayağa kalktığında SEVİNÇTEN ağlama şansını ver bana. Hepimize.

Ben alışmamışım senin grip bile olduğunu bilmem. AĞIR geliyor.
Amcam'ın bana yaşattığı acıyı yaşatma.

Ben...
Yazabiliyorum sadece.
Konuşamıyorum...
Bil ki konuşabilseydim yazdıklarımı söylerdim...

Şimdi günlerdir gülüp, unutmaya çalışıp "hayata ayak uydurmaya" çalışıyorum.
Aklım sende, kalbim senle, gözüm üzerinde....

Sakın bir hata yapma. Hatırlamasan da kal hayatımızda. Oturur herşeyi tek tek yeniden öğrenir, anlatır, yaşarız.... Hem belki daha güzel olur. Kimbilir belki de bu hepimize oynadığın güzel bir "kıymet bilmeyi hatırlama" oyunudur.

Neyse.
Seni seviyorum.
Bilirsin...

Çisel

1 yorum:

  1. geçmiş olsun :(((

    yürekten dilerim; bir an önce sağlığına kavuşur...

    YanıtlaSil