3 Kasım 2010

"O"



"O"



Bazen dinlerken herkes duysun istiyorum "o" şarkıları...
"Onu" hatırlatan şarkıları...
"Ona" söylenen şarkıları...

Bu gece "O" şarkılardan sadece bir kaçı... Söz verdiğim gibi tam 00.00'da On şarkı...
Birilerini hatırlatır mı bilmem...
Yarın gece de "GEÇMİŞ"e çalacağım...
İyi dinlemeler...


"ONA..."

Sezen Aksu / Sevgili                                  http://fizy.com/#s/1ajeqe


Leman Sam-Vedat Sakman / Herneyse     http://fizy.com/#s/1k6h17

Tarkan / Beni anlama                                http://fizy.com/#s/1aiuck

Feridun Düzağaç / Alev alev                     http://fizy.com/#s/1ajf3l

Emel / Bilsem                                           http://fizy.com/#s/1m34l9

Gülşen / Tamamen yanılsama                    http://fizy.com/#s/1d78mj

Aşkın Nur Yengi / İmkansızım                  http://fizy.com/#s/17juw6

Zerrin Özer / Bir gülü sevdim                    http://fizy.com/#s/1ai0lb

Demet Sağıroğlu / Bir Vurgun bu Sevda   http://fizy.com/#s/1dekyw

Göktan / Sen                                           http://fizy.com/#s/1ai080

17 Ekim 2010

KOMA


Kırılır,
Dökülür,
Tuz buz olur cam…
Cana geleceğine mala gelsin denir…
Nazar çıktı, kırılan cam iyidir de denir…

Kırılır aşk,
Dökülür gözden,
Kan revan olur…
Değmez denir, ağlama denir…
Unutursun, geçer gider de denir…

Şimdi sevgilim…
Tam da şu an bir şarap bardağı elimde,
Yalnızlığıma içiyorum…
Düşündükçe bitişleri,
Döküldükçe içim her yudumda
Yanmışlığıma içiyorum…

Bir bardak daha var rafta,
Sana ait, anılardan kalan nadide bir parça…
Kırılsa…
Dökülse…
Tuz buz olsa cam…
Cana gelir acı, bardağın ne haddine!

Dün sevgilim…
Birkaç dün önce…
Tam da sen varken, bir elin canımda bir elin camdayken…
An’a içiyordum…
Düşündükçe biteceğini,
Süzüldükçe yarına ait gözyaşları,
Aşkın ayrılığa yandaşlığına içiyordum…

Bir şişe bilemedin birkaç şişe kadar dolar bardak,
Hani derler ya; insan bir defa “çok” sever…
Hani derdik ya birbirimize; kalbimiz “çok” sevdi bu sefer…
Zor sevgilim;
Zordu dün gece,
Zor her gece…
Sevişmeden de yaşarım elbet,
Gömsün istemem kimse ruhunu senin ruhun üzerine…
Halime içiyorum,
Hep bu çok seven halime,
Dünya haline karşı gelen sevme haddime…
Hem ağlıyorum bazen hem gülüyorum,
Bir tuhaflık var bu gidişte,
Bir buhran var bu bitişte,
‘Sen yoluna ben yoluma’ derler ya hani,
Senin yolunda kendimi buluyorum…
Çoğu zaman unutamıyorum,
Çoğu zaman umutlanıyorum…
Şimdi biri çıkar yine der ki;
‘Bak yoluna, hata ediyorsun!’
Biliyorum sevgilim…
Yanlışlığıma içiyorum!  

Bodrum/2010


...İÇİMDEN HABERİN YOK...





İçimden Haberin Yok…
Hayallerim yıkılmıştı,
Hem de kaç kez…
Düşünsene; yığınla hayalim vardı,
Üst üste!
Ne bir yol kenarından değneğinle, ne bir lambanın içinden,
Ne de bir duayla…
Öylesine, bir anda geldin,
Bir satırlık bir cümlenin hatırına!
Nasıl bir titremeydi Tanrım!
İçimde karışan, yer değiştiren kanım…
Nereye aktığı belli değildi,
Ve üst üste duran hayallerim, sancılarım,
Ne zaman ayaklanacağı meçhul kalbim…
Sen bunların karşısına çıktın aslında,
Benim değil…
Ben onların arkasına saklanmıştım oysa,
Aşkın değil!
Her sabah başucumda duran bir umut…
Bir ‘günaydın sevgilim’ mesajınla şefkate uyanışımdın
Hissettiğim heyecanınla gücüm kuvvetim şanımdın!
İlk gördüğüm an seni…
O dalıp gitmelerim,
O susup kalmalarım…
Tanrım!
Anlatmalı sana, ne dilediğimi, ne istediğimi,
“Gitmesin, bitmesin, bu sefer kırılmasın hayalim” dediğimi…
Fakir bir yemek masasında çocukların el açıp şükrettiği gibi…
Engelli doğdum sevgilim,
Dilim yok, ellerim var anlatabilecek…
Sen konuşturdun beni, sen kurdun yeniden doğamı
Sen boğdun hayallere yeniden dünyamı…
Tam da giderayak, vazgeçmişken, aşkı beklemeye almışken…
Herkesi unutmuş, her şeyi en baştan yazmaya çalışırken,
Ne romanlar var aklımda şimdi,
Ne bitmez şarkılar,
Dizimin dibine oturtup çocukları, anlatabileceğim, iyi bir aşkı anlatan ne masallar var…
Hepsi seninle geldiler!
Gözünün içine bakıp her güldüğümde,
Gözümü kaçırıp, içime her ağladığımda,
Seni diledim ben…
Benim değildin hayallerimindin sen.
İlk küsüşümüz,
İlk kopuşumuz sonra…
Seni gördüm rüyamda,
Yanımda uyuyordun oysa…
Dokunabilecek kadar yanımda,
Uyanma diyeydi sevgilim,
Bari sen gerçeğe uyanma diye…
Beni görüyordun belki de,
Hayallerimizi…
Evimizi, gideceğimiz ülkeleri,
Beklenmeyen anda gelen, her dilde isimleri söylenebilen çocuklarımızı…
Uyan istemedim işte…
Uyanıp defalarca örttüm üstünü,
Sakladım dudaklarımı nefesim üşütmesin diye…
Değmeden kokladım seni,
Gözlerimi sıkıca kapatıp ezberledim tenini!
Acının duruşu bambaşka bende,
Öylesine gururlu, öylesine gamsız
Dünya umurumda değilken,
Hiç olmadığım kadar mutluyken
Gelişi öylesine zamansız!
Öğrettikleri başka, yazdırdıkları başka
Ama…
İçimdeki savaşı bambaşka…
Parça parça!
Devamı var elbet,
Vazgeçmiş değilim,
Sandığın gibi değil hayatım,
Anlatabilirim…
Korkabilirsin ki aslında sana benziyorum bilirsin,
Çok uzun zaman sonra ağlayabildim,
Senin içindi, korktuğum içindi, aşık olduğum içindi,
İlk defa sığınmak istedim, ilk defa güçlü olmak
Hani güç sandığım esaret var ya…
İşte ondan kurtulmak!
“Ben geldim” demek istiyorum,
“Zırhım yok, saklım yok” demek…
O yüzden topladım eşyalarımı,
O yüzden gittim o şehirden, bu şehre geldim bu yüzden,
Hiçbir parçam kalmasın bir yerde,
“Ben geldim” demek istiyorum, “tamamen”!
İnanmadığımı sandığın her şeye
Deli gibi bağlandım ben,
Gerçek olsunlar diye yaşıyorum,
Oyun bitti sevgilim,
Saklambaç zamanım geçti…
Omzuma dokundun, sana döndü yüzüm,
Başımı öne eğme faslı bitti!
Bilsen dünya umurumda değil,
Eğleniyorum sadece,
Ve her sessiz kaldığımda,
Her dalıp gittiğimde ben,
Hayal kuruyorum sadece,
İçinde sen, içinde ben, içinde aşk…
Herkes şaşkın halime,
Kızıyorlardır belki de,
Bilsen hiçbiri umurumda değil,
Aşığım sadece,
Ve her gece ben sana bakarak uyuyorum,
Kokun… duyuyorum!
Her yeni güne uyandığımda geldiğin günü kutluyorum!
Değdin bir kere…
Annenden sonra bana doğdun sen, benim ellerime…
Bana doğdum ben, sayende, “kendi hayatıma”…
Ürkekliğim, ilkelliğim, ağlamam ondan…
Sen geldiğin gün ne zamansa say; o kadar günlüğüm hayatımda!
Şefkatine sığınmam, aksini söylesem de korkaklıktan,
Sana gözümü açmadan güvenmem ondan!
Ellerinin altındayım, aklımın karışıklığını,
Saçlarımı çözdüm sana,
Sen kim bilir kaç kez yıkadın onları o günden sonra...
Oysa ellerin hala saçlarımda...!
Çekme onları yüzümden,
Tanı beni sevgilim,
Ben geldim!
Kadın gibi, çocuk gibi, dost gibi, sel gibi…
Yağmur boşuna yağmıyor bu ara,
Anlatıyor beni sana,
Daha yağacak, Çok! Daha da çok!
Şimdilik ne yazık ki,
İçimden haberin yok!
Olacak sevgilim,
Ben geldim!

Ç.

24 Eylül 2010

ACI HARİKALAR DİYARINDA







Ayakta durmam gerekiyor hayata karşı!
Kahkahalarımı koruyarak!
Oysa kılıcım yok!
Gölgelerin gücü yok!
Masallar bana yazılmamış.
Benim hayatımda saat asla 12′yi vurmaz.
Kurbağalar da beni sevmez zaten, neden prensim olsunlar
Uyumuyorum ki öpülüp uyandırılayım,
Kırmızı başlık taksam kurt bile takılmaz peşime,
Gidecek anneannem de yok ki artık,
Şeker evlerden korktum hep, dişlerim çürüyecek diye
Büyüdüm de kendim okudum masalları raflardan indirerek,
Ayşegül diye bir arkadaşım, süperman diye bir kurtarıcım olmadı hiç,
Sadece şarkılar vardı.
İçinde aşk, acı, umut olan şarkılar.
Dua etmeyi de bilmem aslında,
Aydede de, Noel baba da masallar gibi yalandı,
Ben çocukken bir tek yıldızlar kayardı!

Ç.




16 Eylül 2010

...AYRILIĞIMIZA...


…AYRILIĞIMIZA…

Ne kadar oldu?
Bir mi?
Üç mü?
Beş mi?
Ayrıldık ya hani…
Gün sayan benim tabii,
Papatya yaprağı misali…
“Geldi, gelmedi, geldi, gelmedi”

Neden oldu?
İhanet mi?
Yalan mı?
Şiddet mi?
Ayrıldık ya hani…
Soran benim tabii,
Çocuk misali…
“İhanet de ne, yalan da ne, şiddet de ne, kandır beni!”

Kimin oldu?
Zafer?
Onur?
Huzur?
Aşk?
Ayrıldık ya hani…
Kaybeden benim tabii,
Onurlu bir kadın gibi…
“Bedenini, sevdiğini, hayalini!”

Çisel ONAT
‘2010

30 Ağustos 2010

....HAYIR'dan EVET'e Mektup....



Sevgili EVET;
Biz seninle bir zamanlar eğlenceli bir yarışmanın iki vazgeçilmeziydik. Erkan Yolaç’la keşfedildiğimiz günlerin tadı damağımızda kaldı malum hayat geç pişen çabuk soğuyan bir şeydir. Şimdilerde seninle beni karşı karşıya getiren o muazzam politikaların birer kuklasıyız. Birileri senin ipini geriyor yukarıdan birileri benim. Arkadaşça bir mektup olmayacak bu özür dilerim.  İlk defa sana karşıyım. Tüm tezatlığımıza rağmen iyi bir ikili olduğumuz gerçeğini artık kabullenemeyeceğim.
12 Eylül 2010 seninle benim kağıt üzerinde resmi olarak ayrıldığımızı kanıtlayan tarih olacaktır. Her şeye “Evet” diyen insanların mahkûm olacakları bir tutsaklığın ilk adımı… 
İpini elinde tutanların GENEL SEÇİM DEĞİLDİR dedikleri bu referandum Genel Seçimde alınan oylara güvenilerek yapılan bir seçimdir. Yani daha önce EVET diyenleri göz önünde bulundurarak cesaret edilmiş bir seçimdir.
Evet demek, Demokrasi ve Hukuk devletine EVET demekmiş. Buna senin de inanmadığını biliyorum lakin senin de beynini seninle yıkadılar işte…
Fişleme tarihe karışacakmış mesela… Tüm soyumuzu, giydiğimiz donun rengine kadar öğrendiler zaten daha ne fişlemesi… Her birimiz telefonlarımız dinleniyor, hayatımız gözleniyor korkusuyla ve sonsuz rahatsızlığıyla yaşıyoruz zaten… Bir T.C numarası ile neredeyse hangi saatlerde tuvalete girip çıktığımızı bile öğrenebilecekleri bir sistemi getirdikten sonra mı kaldırıyorlar Fişlenmeyi? HAYIR’dır? Ha ayrıca suçu olmayan, temiz yaşayan birini fişlesen ne yazar… Asıl amaç saman altından hazine yürütenleri n bilgilerini mi gizli tutmak acaba?

EVET; Tacizcisin!

Bir iş adamının vergi borcu nedeniyle yurt dışına çıkamamasının da önü açılacakmış. Tamam, teoride mükemmelsin Evet.  Bunun yerine “hırsız”dan beter çaldıkları vergileri, bizlerden aldıkları en yüksek vergileri düşürseler ya… Kimse borca girmese, kimse kaçmaya kalkmasa, hükümetler, vergileri cebine indirip yurtdışında keyif sürenlere ortak olmasa… Daha mı demokratik olur acaba? Evet.

EVET; Hırsızsın!

Çocuklar, yaşlılar ve engellilere pozitif ayrımcılığın önü açılacakmış. Vay vay vay… Referandum 12 Eylül 2010. AKP hükümetinin iktidarda olduğu yıl sayısı 7. Şimdi mi kıymetlendi baklava çalan çocuğun hakkı, engelli olduğu için, yol olmadığı için karşıya geçemeyen vatandaşın hakkı. (oysa ki sen her dönem yollara dağlara taşlara LALE’ler ektin durdun yahu..) Şimdi mi kıymetlendi analar, babalar, yaşlı insanlar… “Ananı da al git” dedin oysa…

EVET; İkiyüzlüsün!

Ombudsmanlık (Kamu Denetçiliği) kurumuyla, idarenin herhangi bir işlemi nedeniyle haksızlığa uğrayan Vatandaşların şikâyetleriyle ilgilenecek bir denetim mekanizması kurulacakmış. Ah Evet ah… Bırak idareyi, ne zaman elektrik kesilse, ne zaman su kesilse, ne zaman yollarda bir çukura düşsek önce sen yetiştin Vatandaşın şikâyetine. Ne ŞİKÂYET dilekçelerine cevap verdin ne de şikâyet etmek için aradığımız telefonlara. Nedense bulamadım 7 senedir en ufak bir derde deva YETKİLİ.
Neden şimdi artıyor memur maaşları? Ayrıca her maaş zammı elektrik, su, doğalgaz, ekmek zammı olarak geri dönüyor zaten. Mümkünse verme. Üç kuruşu iyice üç kuruşa indirme.

EVET; Yalancısın!

Geleneksel aile yapımız ve AHLAKİ DEĞERLERİMİZİN KORUNMASI güvence altına alınacakmış.  Aşk-ı Memnu dizisini ayıplayarak mı yapacaksın bunu? İzdivaç programlarına sonsuz izin verip TÜRK KADINI’nın beynini uyuştururken neredeydi ahlaki değerlerinin tasası? Milletin yatak odasına, doğuracağı çocuğa karışırken, Türk vatandaşına ANANI DA AL GİT dediğin gün neredeydi AHLAKIN?
“Devlet, çocuk istismarı, cinsellik ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır?” diyorsun yeni maddende. Yetimin hakkını şimdi mi düşünüyorsun? Siirt’te tecavüz edilen çocukların haklarını neden aldın ellerinden öyleyse? Neden gizledin olan biteni? Neden göz yumdun HAKLARINA EDİLEN TECAVÜZE!!! Hüseyin Üzmez denen sapık kameralara gülüp poz verirken neredeydi ÇOCUK İSTİSMARI için gösterdiğin özen?

EVET; Vicdansızsın!

DEMOKRATİK BİR YARGI SİSTEMİ’ymiş.
12 Eylül 1980 darbesini çok içerlemişsin. Yeni mi okudun darbeyi, Erdal Eren’i? Duygu sömürüsünde üzerine yok biliyoruz artık ama çıkıp 12 Eylül’de gerçekten canı yananları alet ederek yapmaya çalıştığın şeyin aslında YARGILANMAKTAN korktuğun olduğunu biliyoruz. Aslında uzun söze gerek yokmuş. Derdin tasan buymuş. Ya yargılanırsam, ya kaçamazsam korkusu…
“Şehit analarımız ağlamasın” diyorsun mesela… “Yan gelip yatma yeri değil” sen mi söylemiştin? Askeri, aydını sen mi hapsetmiştin? Nedensiz, gerçekçi hiçbir açıklama yapmadan… Türkan Saylan’ı da hasta yatağından kaldırıp gündemi değiştirmiştin hani… Bir aydını yok etmiştin ortadan. Sen miydin? Ha tabii besleyip “büyüttüğün” bölücünün de asılmamasına göz yumman demokratik hareket değil mi? Şehit analarımız ağlamasın, “Öcalan rahaaat rahaaaatt cezasını çekiyor değil mi?”

EVET; Uşaksın!

Ha eğer tüm bunlar, bu çizdiğin “Türkiye in Wonderland” tablosu “gerçek” olsaydı yani paha biçilemez bir eser olsaydı, yani “ucuz bir paçayı kurtarma hikâyesi” olmasaydı ben de sana EVET derdim.
Lakin yüzüne gözüne bulaştırdığın 7 yılın çizildiği resimde seni, insanlara rengârenk bir masal kahramanı olarak sunmayı iyi başarıyorlar. Seni yazıp çizenleri son derece başarılı buluyorum. Okuyunca, dinleyince insanın EVET diyesi geliyor ama biliyor musun artık mide kaldırmıyor.
12 Eylül’de gelip en başa oturacaksın biliyorum. Hayal kurmayacak kadar kazığını yedik nasılsa ama eminim ki yine her sandığın içinde elin olacak. Ölüye seçmen kağıdı gönderdiysen onun yerine EVET’e EVET damgasını basmayı da bir şekilde ayarlamışsındır. Senden “artık” korkulur. Yalnız bil ki can havliyle saldıran bir CUMHURİYET’le asla başa çıkamazsın.

Sevgili EVET;
Hani her kapıda sen varsın, bir parça kağıda kocaman yazılmışsın, mitinglerde hep bir ağızdan sen söyleniyorsun, binlerce insana öğütleniyorsun ya; işte diyeceğim o dur ki sana inanan halk; Cem Yılmaz “Zeki Müren’de bizi görecek mi?” dediğinde “EVET” cevabına inanan halkla aynıdır. Saftır, temizdir bu ülkenin insanı ama CEHALET artık o saflığı yok edecek kadar tehlikelidir.  12 Eylül’de görüşürüz. Erkan Yolaç kusura bakmasın, bir zamanlar yan yanaydık bu sefer KARŞINDA olacağım!

Sevgilerimle,
HAYIR



29 Ağustos 2010

... KEKLİ POĞAÇALI PAZAR ÇILGINLIĞI ...





Bana temizlik yap demeyeceksin. Toz al deme mesela... Bir ıslak bez bir kuru bez hiç sevmiyorum. Ancaaak ördek pişir, kuyu kebabı yap, git ananaslı pasta yap kısaca YEMEK yap de dünyanın en mutlu insanı olurum! 

Lakin "tat almayı" çok seviyorum, değişik herşeyi denemekten inanılmaz haz alıyorum. Ne olduğu hiç farketmez sadece "değişik" olsun yeter. Tabii klasik tüm menülere de her zaman açığım :)) Pilav ve Patates yemeğine asla hayır diyemeyen biriyim mesela.

Bugün PAZAR günüydü ve kafamı dağıtmanın, düşüncelerden uzaklaşmanın en iyi yolu yemek yapmaktı. Ben de sabahları kahvaltı için 4 Peynirli Poğaça akşamları da tatlı için Gofretli kek yaptım...
Sizinle de paylaştım. 
:) Afiyet olsun...


4 PEYNİRLİ POĞAÇA

Malzemeler: 

2 yumurta 
Margarin - Tereyağ
Yaş maya 
2 küp şeker
Tuz
Un

Dünyanın en güzel şeyi PEYNİRLER: 

Beyaz Peynir 
Lor Peynir (Tahsildaroğlu'nun kahvaltılık lor peyniri müthiş) 
Otlu peynir 
Mozarella (isterseniz taze kaşar da olabilir)

Sıcak suya mayayı koyarak içine 2 küp şekeri atarak eritin. Yumurtalardan birinin sarısını ayırın. Diğer yumurtayı bir kaba kırın. İçine 250 gr. 'ı tamamlayacak şekilde margarin ve tereyağını koyun. Oda sıcaklığında olmasını öneririm. Yağı yumurtaya yedirerek bir süre yağ eriyip parçalanana kadar yoğurun. İçine 2 çay kaşığı tuz koyun. Erimiş mayayı da içine katın. Hamur toplanana kadar un ekleyin. Yoğurun. 
Yarım saat kabın üzerine bir bez örterek hamurun kendine gelmesini bekleyin. : ))) 

Peynirlerin hepsini (Mozarella ya da kaşar peynirini rendeleyin) bir kapta karıştırın. Çatalla ezebilirsiniz. 

Tepsinizi yağlayın ya da en güzeli yağlı kağıtla kaplayın. 
Hamurdan istediğiniz büyüklükte parçalar alarak fazla bastırmadan yassılaştırın ve içine peyniri koyarak ister yuvarlak ister oval olarak şekillendirin. 

Tepsiye dizdiğiniz poğaçalara yumurtanın sarısını sürün ve çatalla üstlerini çizin. İsterseniz çizmeyin ona ben karışmam. 
180 C fırında üstleri kızarana kadar pişirin. 

Biri kokuyu duyup "poğaçalaaaarrrr" diye bağırmadan zamanı iyi kontrol edin yanmasınlar. 

Bu bitti şimdi sıra ;




GOFRETLİ KEK 

Malzemeler: 

3 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
1 bardak ayçiçek yağı
1/2 bardak süt 
Şekerli Vanilin (Gourmet'si çıkmış Dr. Oetkar'ın müthiş)
Kabartma Tozu
Dr. Oetkar çikolata sosu (bitter ya da beyaz çikolata olabilir)
5, 6 çorba kaşığı un 
4 adet Çokonat ya da Ülker Çikolatalı Gofret 

Derin bir kaba 3 yumurtayı ve şekeri koyun. Kek çırpma makinesi ile karışım beyazlaşana kadar çırpın. (Krema gibi olacak) Yağ ve sütü katın. Kabartma tozu, vanilin ve çikolata sosundan 2 çorba kaşığı içine katarak çırpmaya devam edin. Daha sonra unu da eleyerek içine katın. Karışımın çok koyu olmamasına dikkat etmelisiniz. Yoğun ancak akışkan bir kıvam elde ederseniz benim gibi mükemmel bir kek yapabilirsiniz : ).
Gofretleri çok ufalamadan çok büyük kalmalarına da izin vermeden kırarak kek karışımının içine atın. Bir kez daha düşük seviyede hızla çırptıktan sonra  kek kalıbındansa geniş bir borcam kaba yağladıktan sonra karışımı dökün. 

170 derecede 35-40 dakika pişirin. 
Kek pişerken 1,5 bardak sütle kalan çikolata sosu yapın. Kek fırından çıkınca üzerine dökün... 
Ohhh afiyet olsun. 
: )))))) 


27 Ağustos 2010

...BİR DEV İÇİN...



Dayım'a;

Daha önce böyle birşey yapmamıştım. Ne sana ne ailemden başka birine bir tek kelime yazmışlığım yok. Oysa ki ben çokça insanın yüreğine, ruhuna, gözüne dokunmuş, ağlatmış, güldürmüş, bazen kendimden nefret ettirmiş bir yazarım. Bir kitabım bile var. Sizin hepinize yazmak istediklerimi duygu filtremden geçirerek kitabımın arkasında yazmıştım.
Şimdi işler biraz değişti. Ben sanki daha bir korkuyorum "sizsiz" kalmaktan.
Hani doğduğumda başucumda olan herkesin bir bir gitmeye başladığı tarihler bunlar.
Çok korkuyorum "kaybetmekten" ilk defa! Gözüm kapalı girdiğim her yarışa, aldığım risklere benzemiyor bu. DUR! diyemediğim bir Tanrı var. Ne zaman inandım ona, neden inandım bilmiyorum ama var ve O her kendini gösterdiğinde ya biri gitmiş oluyor ya da bana bağışlanmış...

Çocukken -ki aslında hala çocukluğumun yakasına yapışmış haldeyim- bahçeli o Koşuyolu evi... Merdiven önü beklemeleri... Yengemi getirdiğin gün... Ersan'ın doğduğu gün... O kocaman boyunla inanılmaz hisli kalbinle bana baktığın hepimizi kollarının altına aldığın günler... Onlar benim çocukluğum... Sen vardın, anneannem vardı, teyzem, kuzenlerim, kardeşim, annem babam herkes vardı...

Ben hergün "çaktırmasam da" bugün birine birşey olmasın diye dua ederek uyanıyorum aslında. Telefonum başucumda o yüzden her zaman açıktır. Radyasyon, kanser, ölüm riskini göze alarak...

Bilirsin hep "iyiliğinden" yakınmışızdır. Hep "sessizliğinden"! Hep "mükemmel bir baba oluşundan". "HAYIR" diyemeyişinden. O kocaman boyunun altında yatan "kocaman yüreğinden." "Bu dünyaya ait olmayışından"... Sana hep "çok iyi bir adam" olduğun için kızmışızdır. Bilirsin...

"Hak yemediğinden, ihanet etmediğinden, saflığından, temizliğinden" yakınmışızdır.

Şimdi tüm bunların bedelini ödüyorsun biliyorum. Bu sessizliğinin ve içindeki büyüklüğün isyanını...

Beynindeki o minik pıhtı seni kocaman bir zorluğa itti... Ne olacak şimdi? Gözümüzü ayırmadan sendeyiz. Kalbim her telefonda daha da hızlı atıyor. DURACAK gibi!

Ceren'in başında saatlerce beklediğim günler... Ninni söylediğim ilk bebek... Kocaman bir kız şimdi... "Çisel'e benziyor" dediğiniz KIZIM... Babaya aşık olmanın ne demek olduğunu ben iyi bilirim, bilirsin. Büyük patrona her baktığımda, her öksürdüğünde, her başı ağrıdığında, tırnağı kırılsa içimden kopan gideni de ben bilirim. O yüzden Kızın bana ait... Onu sana duyduğu aşkla koruyacağım. Merak etme!





İyileşeceksin, bir çok şeyi hatırlamayacakmışsın.... Beni de hatırlamadın zaten yanına geldiğimde. Güzel güzel baktın sadece. Ben bakamadım... Gözlerinden akmak için çabalayan seli "duvar" örerek içine akıtmak nedir bildim... O gün, hastanede, yanında... HEP GÜÇLÜ DURMAK imajı pahasına... Anneme, Teyzeme ve Oğlunla Kızın'a DESTEK OLMAK pahasına.

Birgün ağlar mıyım bilmiyorum. Ama lütfen ayağa kalktığında SEVİNÇTEN ağlama şansını ver bana. Hepimize.

Ben alışmamışım senin grip bile olduğunu bilmem. AĞIR geliyor.
Amcam'ın bana yaşattığı acıyı yaşatma.

Ben...
Yazabiliyorum sadece.
Konuşamıyorum...
Bil ki konuşabilseydim yazdıklarımı söylerdim...

Şimdi günlerdir gülüp, unutmaya çalışıp "hayata ayak uydurmaya" çalışıyorum.
Aklım sende, kalbim senle, gözüm üzerinde....

Sakın bir hata yapma. Hatırlamasan da kal hayatımızda. Oturur herşeyi tek tek yeniden öğrenir, anlatır, yaşarız.... Hem belki daha güzel olur. Kimbilir belki de bu hepimize oynadığın güzel bir "kıymet bilmeyi hatırlama" oyunudur.

Neyse.
Seni seviyorum.
Bilirsin...

Çisel

6 Ağustos 2010

...ASKERLE NÖBET TUTAN KADIN...



Her kadının bir asker beklemişliği vardır... "Hiç bekleyemem ay" dediğim günleri hatırlıyorum da... ; ) İyi ki de beklememişim...
Bütün bekleyenlere... Her kimi olursa.. Nereden olursa...
Ne çok ağlamıştım... Vay be...

Ç.
**********************************************

Zor, çok zor beklemek...
Seni özlemek zulüm
Biz hiç bu kadar ayrı kalmadık
Hiç bu kadar ayrı hayatlar yaşamadık
Ekmeğin tadı, odanın kokusu bile farklı
Elim gitmez oldu sevdiğin yemekleri yapmaya,
Bu nasıl bir his Allahım
Bu nasıl bir sınav,
Denendikçe katılaşıyor içimde birşeyler
Gittiğin günü unutamadım hiç,
Sabaha kadar ağlarsam sen giderken ağlamam sandım
Tükenmeyen bir tek gözyaşım olmuş
Seni bana her defasında hatırlatan o günün en özel anı
Seni boynundan öpüşüm olmuş
O an...
Bana sarıldığın o an gittiğini gerçekten anladım.
Hep filmlere kanmışım,
O bariyerden dönersin sanmışım
Ama gittin, arkana bakarak,
Ağlayan bir adam ve bir kadın bırakarak
Canımdan can gitti, ruhumun yarısı seninle yitti,
Sayılı gün geçer diyor herkes,
Saatleri saniyelerle çarpıp duruyorum,
Bilmiyorlar her günü nasıl ızdırapla geçiriyorum
Bilmezdim bu denli vurulabileceğimi bir adama
Bilmezdim yastığına sarıldığımda sabahı ağlayarak karşılayacağımı,
Sana git derken içimdeki soğukkanlılığın gittiğin an nasıl bir yangına döneceğini bilemezdim,
Sensiz geçen hergün kalbimde olan bitenle savaşıyorum,
Sensiz biten hergün kendimi yeniden tanıyorum
Severmişsin sende diyorum, bak gördün mü özlermişsin diyorum,
Hayat benim sandığım kadar kalabalık, kalbim senin sandığın kadar katı değilmiş...
Bu sınavı veririm vermesine de döktüğüm ter alnımın teriyle kazanılmış bir aşk olsa keşke sonunda...
Keşke geldiğin anda sarılıp seni beklediğim saniyeler kadar öylece kalabilsen benimle,
Keşke gittiğin gün bittiğim gibi başlayabilsem geldiğin güne...
Kimseye anlatamam neden bu kadar çaresiz hissettiğimi,
Anlamazlar inan senin de anlamadığını...
Herşeye dayanan halim, herşeyde seni hatırlayacak kadar ihtiyaç duyuyor sana
Bu kapıyı her açıp kapadığımda, seni görmeyi umuyorum ardında...
Gelmiyorsun, geleceğin günü bilmeme rağmen bekleniyorsun,
Buzdolabına yazdığın notları hergün okuyorum,
Şimdi sıradan bir evi yuva yapabilecek bir kadın oldum,
İstediğin gibi bir kadın...
Kapıları kilitleyen ve acısını içeride gizleyen,
Çöpleri hergün dışarı çıkaran ve camları kapatıp yatan bir kadın oldum,
Komşularına günaydın diyen, herşeye rağmen gülümsemeyi yeniden başaran,
Beyazlarla renklileri ayrı yıkayan bir kadın oldum...
Sadece erkekler büyümüyormuş askerde,
Kadın da büyüyormuş askeriyle birlikte...
Tesadüfen girdiğin hayatımda bana öğrettiğin herşeyi yaşıyorum şimdi,
Keşke olsan...
Keşke sana en ihtiyacım olduğu anda bana dokunsan...
Odada gizlice ağlarken bulsan beni ve hiçbir şey sormadan otursan yanıma,
Başımı göğsüne yaslasan, üzülme herşeyi hallederiz desen,
Seni hiç bırakmayacağım, senden hiç vazgeçmeyeceğim desen,
Eskisi gibi taş kesilir miyim sanıyorsun,
Gittin gideli o kilitli kadın değişmedi mi sanıyorsun,
Ne zor şeymiş birini severken ve bunu onu söyleyemeden onu uzağa göndermek,
Ne zormuş hayatın anlamının zamanda gizlendiğini zaman geçmez olduğunda anlamak,
Ve koşmak...
Bundan sonrası için herşeyi anında söyleyip, anında yaşamaya koşmak...
Ne zormuş sensizliğin acısıyla gerçeğin acısını aynı anda anlamak!
Yas tutmuyorum, mutsuz değilim,
Topladım kendimi, herşeyi başa aldım,
Kimse yok yanımda, aradığım herkesi benden yana sandım,
Anladım...
Anlamıyorsun dediğin herşeyi, anlattığın ve dinlemediğimi sandığım herşeyi anladım,
Denedim de...
Unutmayı, elbet dönecek demeyi, yanımdaymışsın gibi yaşamayı denedim...
Sesini her duyduğumda yastığa başımı her koyduğumda nefes almayı denedim...
Zannetme ki eskisi gibi yerimde sayıyorum,
Kendime aynada baktım ilk kez gerçek gözlerimle,
Gözlerimi silmeye çalıştıkça durduramadım gözyaşlarını,
Çok aptal görünüyorsun dedim kendime,
Çok konuştum yalnızken,
Sana söyleyemediğim herşeyi aynaya söyledim,
Anlamsız bakan bir kadın vardı,
Kendini gerçekten görmeyi becerebilen biri...
Kendiliğinden söylenen bir sürü şarkı yaptım,
İçinde hep aynı söz vardı... Dön... Gittiğin hızla dön!
En kötüsü herkesin bizimle ilgili aklından geçeni benim bir türlü görememiş olmam,
Birimiz çok gizli saklıydık, birimiz çok gururlu...
Ben herşeyi konuşuyorum şimdi kendimle,
Düşünüyorum seninle yaşadıklarımızı...
Annem ve babam mesela...
Annen ve baban mesela...
Önceleri yok hiçbirinin...
Kimsenin bizim kadar biriktirdiği anı yok...
Beraber ağladığımız gece, beraber uyandığımız sabah...
Yanında açmışçasına gözlerimi...
Hiçbirinin bizim kadar üstlendiği sıfat yok....
Arkadaşım, dostum, eşim, ruhum!!!
Herşeyim...
Artık biliyorum bir lokmanın bile boğazından geçmemesinin ne demek olduğunu,
Gözlerimi senin uyku saatini görmeden kapayamamanın nasıl bir irade olduğunu,
Ya da farkında olmadan gittiğimiz her yerde aynı masaya oturmanın nasıl bir sadakat olduğunu!!!
Biliyorum artık kendi kendime çözmeye çalıştığım herşeyin bedelinin ne kadar ağır olduğunu...
Hırslarımı tanıyorum, varolan yeteneğimin farkına varıyorum,
Dizinin dibinde oturan bir kadın değil de ayakta duran ve hayatın sorumluluğunu seninle birlikte omuzlayan bir kadın olmayı öğrendim sen yokken...
Seni sevmeye başladığımda unuttuğum herşeyi, seni daha fazla sevmeye başladığımda yeniden öğrendim...
Benimle gurur duymanı istiyorum,
Döndüğünde eskisi gibi güçlü, eskisi gibi gülen bir kadın bulmanı istiyorum...
Yapamazsam ben yokum geri kalanında...
Çoktan gitmiş olurum senden bana kalanlarla...
Özlüyorum...
Sensiz adım attığım her yer ezilen çiçekler gibi boyun büküyor bana,
Romantik sözleri sevmediğimi bilirsin,
Ama...
Çiçekler değişti, iklim değişti, herşey değişti...
Pişman olmadığım bir tek şey vardı,
Seni seçmek herkese ve herşeye karşı!
Değişmedi! Bir tek bu değişmedi!
İlk gün ki gibi değilim,
Nefes almaya başladım yeniden,
Seni özledikçe yenileniyor içimde eskidiğine inanmak istediklerim,
Gülmeni, susmanı, birden bire bağırmanı özledim.
Şimdi bunu yazıyorum ya,
Birden arkamdan geleceksin ve "ne yazıyorsun bana" diyeceksin gibi geliyor...
Hiç sıkılmamışım seninle geçen anlardan,
Hiç şüphe duymamışım sadakatimden,
Herşeyi masal gibi yaşamışım seninle,
Annem ve babam...
Annen ve baban...
Onların hiç yaşamadığı bir masal gibiymiş,
Sevdiğin şarkıları dinleyemiyorum...
Sevdiğin yemekleri yiyemiyorum...
Sen orada duruyorken, ben burada koşmak istemiyorum...
Sen gelince dinlerim hepsini...
Ya da sen gelince yerim sevdiğimiz zeytin peyniri...
Ne kaybedebilirim ki senden daha fazla...
Kazanmaya başka yerden başlamalıyım,
Gurur duymalısın benimle,
Baktığında yeni tanıyor gibi olmalısın...
Kaç kişi böyle hisseder ki...
Bu acıyı da bu derin ve güzel ağrıyı da hissetmeyi kaç kişi başarır ki...
Duruyorum sanma...
Öğrettiklerin, paylaştıklarımız ve yokluğun çok şey konuştu benimle,
Kaç kişi böyle bir ayrılıkla yeniden doğabilir ki....
Sen nöbetteyken rahat uyuyor bu sokak, bu şehir, bu ülke...
Bir ben nöbetteyim seninle birlikte...
Hiçbir şey eksilmedi beklerken seni...
Hiçbir şey vazgeçiremeyecek beklemekten beni...


Bir erkeğin namusuymuş vatani görevi...
Neden kadınlar gitmiyor demeyin!
Bir kadının da beklemekmiş, özlemekmiş vatani görevi!!!
Elbet uyurum sen geldiğinde, sağ salim hayatıma döndüğünde,
Uzakmış, zormuş, uzunmuş... Varsın olsun!
Gönüllü askerim ben de seninle birlikte,
Diyorlar ki “VATAN SAĞOLSUN” !!!
Önce, CANIN SAĞOLSUN!!!

ÇiselOnat®
'2006

3 Ağustos 2010

KORKTUNUZ! / MUSTAFA BALBAY


KORKTUNUZ !!
CUMHURİYETTEN korktunuz!.. .
Kurtuluş Savaşından korktunuz...
Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktunuz...
Türk Bayrağından korktunuz...
İstiklal Marşından korktunuz...
Bandırma vapurundan korktunuz...
Samsundan korktunuz...
1919 dan korktunuz...
19 Mayıstan korktunuz...
Erzurum Kongresinden korktunuz...
Sivas Kongresinden korktunuz...
Kadın ve Erkeğin eşit olmasından korktunuz...
Devrim şehidi Kubilaydan korktunuz...
Türkçe Kuran-ı Kerimden korktunuz...
GERÇEK İslamiyetten korktunuz...
İslam dinini öğrenmekten korktunuz... .
Gerçek İslamı anlamaktan korktunuz...
Türkçe ezandan korktunuz... .
Nutuk dan korktunuz...
Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN korktunuz...
Sormaktan korktunuz...
Sorgulamaktan korktu nuz...
Hesap sormaktan korktunuz...
Hakkınızı aramaktan korktunuz...
GÖRMEKTEN korktunuz...
DUYMAKTAN korktunuz...
KONUŞMAKTAN korktunuz...
23 Nisandan korktunuz...
30 Ağustostan korktunuz...
29 Ekimden korktunuz...
Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN korktunuz...
ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktunuz...
Yargıtaydan korktunuz...
Danıştaydan korktunuz...
Cumhuriyetçilikten korktunuz...
Milliyetçilikten korktunuz... .
ULUS devlet olmaktan korktunuz...
ÜNİTER devlet yapısından korktunuz...
Halkçılıktan korktunuz...
Devletçilikten korktunuz...
LAİKLİKTEN korktunuz...
İnkılapçılıktan korktunuz...
CUMHURİYET gazetesinden korktunuz...
MİLLİYETTEN,HÜRRİ YETTEN,SÖZCÜ DEN,AKŞAMDAN, KANAL D den,STAR TV den, ULUSAL KANAL dan,
Kanal B de n,Avrasya Televizyonundan( art) korktunuz...
Anıtkabirden korktunuz...
Gazilerden korktunuz...
Şehitlerden korktunuz...
Hukuk devletinden korktunuz...
İstiklal Madalyasından korktunuz...
NECİP HABLEMİTOĞLUNDAN korktunuz...
UĞUR MUMCUDAN korktunuz...
Ahmet Taner Kışlalıdan korktunuz...
Milli Egemenlikten korktunuz...
Tam bağımsızlıktan korktunuz...
Atatürkçü Düşünceden korktunuz...
Atatürkçü Düşünce Derneğinden korktunuz...
Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktunuz...
10 KASIMDAN korktunuz...
Şerefli savcılardan korktunuz...
"Şu Çılgın Türkler"den korktunuz...
CHP den,DSP den,MHP den,Kamer Gençten korktunuz... 1 MAYISTAN korktunuz...
Hakkını arayan İŞÇİDEN korktunuz...
Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktunuz...
Yılbaşı kutlamasından korktunuz...
1881 den korktunuz...
Zübeyde Hanımdan korktunuz...
Emin Çölaş an'dan korktunuz...
Bekir Coşkun'dan korktunuz...
Şehit çocuğunun gözyaşından,Gazimin kopan kolundan korktunuz...
Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİNDEN korktunuz...
Alevilerden korktunuz...
Oktay EKŞİden,Yılmaz ÖZDİLden,Uğur Dündardan korktunuz... Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığdan korktunuz...
YARSAVdan,BAROlarda n korktunuz... Doğrulardan, gerçeklerden korktunuz...
Monşerlerden korktunuz... .
ÖZGÜR İRADEDEN korktunuz...
14 Nisandan korktunuz...
İLHAN Selçuktan korktunuz...
Engellilerden korktunuz...
CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktunuz...
Necati Doğrudan korktunuz...
Şapka ve Kıyafet Devriminden korktunuz...
"Atatürk Öldü Biliyor musun?" diye ağlayan minik kız çocuğundan korktunuz...
Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktunuz...
10.YIL MARŞINDAN korktunuz...
"Ne Mutlu T ürküm Diyene" demekten korktunuz...
Köy Enstitülerinden korktunuz...
Kemal Kılıçdaroğlundan, Murat Karayalçından korktunuz..
Harf Devriminden korktunuz... .
ULUS gazetesinden korktunuz...
ULUSALCI olmaktan korktunuz...
Mustafa MUTLUdan,Ceviz Kabuğundan,Arenadan, 32.günden korktunuz..
Ormanlardan, ağaçlardan, akarsulardan, meralardan korktunuz...
Mimar ve Mühendis odalarından korktunuz...
TÜSİAD dan korktunuz...
Atatürk Kültür Merkezinden korktunuz...
Şerefli gazetecilerden korktunuz...
Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan,hakkı nı arayan subay ve astsubaylardan korktunuz...
Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktunuz...
Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktunuz..
"Türkiye Laiktir Laik Kalacak" diye haykıran emeklilerden korktunuz...
Namazını,orucunu ve yardımını GİZLİ yapan Gerçek müslümanlardan korktunuz...
Kul hakkına saygı gösterenlerden korktunuz...
"ATATÜRK" diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktunuz...
ÇANAKKALE Savaşından korktunuz...
Bahriye Üçoktan korktunuz...
Mustafa Balbaydan,Ümit Zileliden,Sesli Gazeteden korktunuz...
Atatürk resimlerinden, rozetlerinden korktunuz... .
Karga kovalayan sarışın çocuktan korktunuz...
Birlik olup,küsmeden, yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktunuz...
Sabih KANADOĞLUNDAN, VURAL Savaştan,YEKTA Güngör Özdenden korktunuz... .
Tüm ihanetlerinizi yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden, ninelerimizden korktunuz...
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZERden korktunuz...
Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktunuz...
Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktunuz...
Rüşvet yemeden,adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktunuz...
Bölücü HOCA EFENDİLERİN ellerini,eteklerini öpmeden sadece YÜCE ALLAHA kulluk eden milyonlardan korktunuz...
Gaziden korktunuz...
Gazi Mustafadan korktunuz...
Gazi Mustafa Kemalden korktunuz...
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKten korktunuz...
KORKULARINIZDAN KORKTUNUZ!.. .ama ne acı ki daha fazla OY,daha fazla PARA,daha fazla İKTİDAR,
daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAHI sömürmekten,kullanmak tan ve onun adına konuşmaktan KORKMADINIZ! .....
Unutmayın ki KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK!
Bu yazıyı okuyan, arkadaşım,anam, babam,teyzem, kardeşim,dostum, büyüğüm,küçüğüm;LÜTFEN yaklaşan seçimler ve bundan sonraki TÜM SEÇİMLERDE sandığa git ve OYUNU KULLAN...Yağmur, çamur deme...Al eline bir şemsiye, giy botunu ve ailen ile birlikte koş sandığa...Sende biliyorsun en fazla 30 dakikanı alır.. 4-5 yılda bir yapılan seçimler için 30 dakika nedir ki? Bundan önceki seçim sonuçlarını incelediğinde seninde farkedeceğin gibi HER SEÇİMDE 7-8 MİLYON VATANDAŞ oy kullanmıyor.. .Tekrar ediyorum 7-8 MİLYON Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı..Yani nerede ise TEK BAŞINA bir İKTİDAR daha...Belki sende dönem dönem bu milyonların içinde idin...UNUTMA ki sandığa atılmayan HER OY "KORKAKLARIN" hanesine gidiyor..Tepki için sandığa gitmiyorum ya da boş atacağım diye bir olay yok..Çünkü tüm bunlar KORKAKLARIN ekmeğine yağ sürüyor...Bu mesajı yazdım çünkü sana İHTİYACIM VAR...İster SAĞ parti,ister SOL parti ya da MERKEZ...görüşün her ne ise..Ama lütfen TÜM SEÇİMLERDE SANDIĞAGİT...Rica ediyorum..KORKAKLAR bunu çok iyi biliyor...bir önceki seçimi hatırla...neden bazı kesimlerin TATİLE ya da MEMLEKETE gittiği Temmuz ayında oldu seçimler?..Çünkü o malum 7-8 milyonun rahatını bozmayacağını,sandığa gitmeyeceğini biliyorlardı. ..ve haklıda çıktılar...işte aslında EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİ biziz...ve tüm bunlar bizim SUÇUMUZ...Basit ve küçük bir örnekle seninde tahmin ettiğin gerçeği dile getirmek isterim...Diyelim ki 100 kişi oy kullanacak.. Ve u 100 kişinin tamamının sandığa gittiğini varsayalım... sonuçlar açıklandı...A partisi: 30 oy (%30)...B partisi: 20 oy
(%20)...olsun ancak bu 100 kişiden 20 kişinin sandığa gitmediğini varsayalım(Türkiyede her seçim olduğu gibi)...Yani seçmen sayısı 0 olsun...A ve B partisine yine aynı sayıda oy geldiğini varsayalım... bu sefer herşey aynı olduğu halde yeni seçim sonuçları şöyle oluyor; A partisi:( %37.5)...... B partisi: (%25)....yani fark giderek açılıyor...Milletvekili seçimlerinde ise bu fark dahada acı bir boyuta geliyor...%10 barajının etkisi ve sandığa atlmayan ya da boş atılan oylar yüzünden 1 milletvekili çıkarabilen malum zihniyet AYNI OY SAYISI İLE 2-3 milletvekili çıkarıyor se nce bu adil mi?....Ankara Belediyesinde yaşanan skandallar malum..Tüm ülke izliyor..Ama şunuda unutma; Gökçeğin seçildiği dönemlerde yaklaşık 300 bin (300.000) kişi oy kullanmadı..Tahmin ettiğin gibi bu 300 bin seçmen oy kullansa idi Gökçek ve dolayısıyla skandallar olmayacaktı. .Bu durum diğer iller içinde geçerli...Ve bu bir seçim başarısı olmadığı halde şenlik yapıp kutluyorlar. .%10 Seçim barajı olduğu sürecede sandığa atılmayan her oy KORKAKLARA gidecek....Hal böyle iken gerçekten SANA İHTİYACIM VAR...Bütün hayatımız boyunca Demokrasiye katkımız bütün seçimlerde bir kağıda bastığımız toplam yarım fincan mürekkep...hepsi bu işte...O tahta sandığa gitmek zorundayız... Eğer gitmezsek iş için, zamlar için,maaşlar için,özgürlük için,haklar için sesimizi çıkarmaya ya da meydanlara dökülmeye hakkımız bile yok...Çünkü oy kullanmayarak biz SİSTEMİN DIŞINDA kalmis oluyoruz...Hal böyle olunca tüm yapılanlara ses çıkarmayada hakkımız olmaz....Unutma! demokrasilerde OY SENİN NAMUSUNDUR.. .Biliyorum, biraz uzun bir yazı oldu ama dedim ya SANA İHTİYACIM VAR....Senden bir ricam daha olacak...Bu mesajı e-mail ile dostlarınada göndermeni isterim....Çünkü 1 OY bile ÇOK önemli...Belki senin fikrini değiştiremem ama son sözüm şudur;

Artık ağırlığını KOY!

sevgi ve saygı ile arz ederim.

MUSTAFA BALBAY

27 Temmuz 2010

İNTİHAR VE DOĞUM



"Tüm gün yazmamak için direndim. Belki seni hala hatırlıyor olmaktan korkuyorum. Aklıma, kendini bıraktığın o uçurum gibi yerleştin. Hep o hayali görüntü hep o bağırışlar var içinde! Aklımın!!! Aklımı yitirdiğim anın sesleri.... Yazamadım. Bugüne kadar ne senden tek bir kişiye bahsedebildim ne de yazabildim. Ölüyorum çünkü. Seninki gibi de değil üstelik. Ölüyorum! Nefes alırken birden boğazıma saplanan bir his! Boğucu. Seninki kadar ani ve tek bir hamlede de değil üstelik! Kör bıçak gibi... Unutmaya çalışmadım seni. Özlememek için direndim ama! Unutmadım... Çok özledim! Yazamam. Nasıl oldu, neden oldu, sen kimsin, neyimdin... Yazamam... Anlatamam da... Ne kötü bir hatıra biliyor musun yaşadıklarımız... Hepsi öldüğün günün altında kaldılar! Arada senden bahsediyorlar. Böyle bir rakı masasında, beraber gittiğimiz bir mekanda... Ne bileyim bir ölü nerede hatırlanırsa işte oralar, ne kadar çok anılırsa o kadar! Ne mi söylüyorum. İlk defa yazıyorum bugün. Tek cümle kurmadım bugüne kadar. Beni bile susturdu ölüm...
Ne yaptığın, nerede olduğun, beni görüp göremediğin umrumda bile değil. Ben artık sadece ölümü hakettiğin yaşa gelmeni bekliyorum. Bu yüzden herkes duasını edip gözyaşını döküp çekildiğinde toprağına mum yakıp dilek diliyorum. Sen her ölüm yıldönümünde yeniden doğuyorsun bana... Ellerime... Unutsam iyi olacak seni... Yazık oluyor artık gözlerime... Neyse!" diyor yazar...

Ç.

23 Temmuz 2010

...::BİRKAÇ ŞAHANE ADAM::...



@cuneytasiduru @inanerg @ismetdemirer @MrSeriOus @ekremsinan @SeLimCiprut @LvntKctrk @merthuseyinoglu @c_fulkar @cetings @cetinim @yucelseker @tuyocu @_emrEEkinci_ @Jurdengous @Mhmettsa @koraypekozkay @ORCA__ @agokceel @raki @Yolagiden @oemoral @itouchh @kunthai @VolkanKrd @fredikruger @anilcetin @renemliD @aykutgrn @ritmbaz @volkanyigit @IgalBiton @besiktasvapuru @ugurdemiroz @feyyazkurus @mehmetesen @AyhanAkgun @sartoris @geceleriesen @life_proof @oous @NQzdemir @LeonJaeger @levent_kazak @IrencBiHerif @1LifeSoLiveIt @BurakBakis




@mustafaakdag @oonuryilmaz @OnurKiris @Efla_tun @MaviTunaMavi @samiataz @Journalist_man @bozavali @alidervisoglu @SinanDurdu @kurukelam @serdarkent @sarponline @ozkanguven @leventsahinn @KilicdarogluCHP @Voznesenski @illcare @erhansahan @ipelies @barbarosdemir @dadaVELET @C412 @ugurrcokicli @AlperTurgut01 @LIBERAPULOS @Askdoktoru @MahirVolkan @HknOrhan @ilterkurcala @ErcanSancay @bilimadami @HakanBahadir @FIRATHASPOLAT @alialkan @mehterr @charlesbaudlair @tolgayardimci @enginalkan @tuncayfiliz @serhatucak @DusunenAdam @kawjder @quantumcu @alpercoskuncay @haritaci70 @kemalhmmcglu @kfycuneyt @musmulapenguen @mrtmrsgl @silgilikalem @deliherhalde @burakaltun @MufitCanSacinti @Gurselku @samimture @murathanmungn @BerkTansel @RodinAlper @mserdark @kucukiskender @Ural_K @mrunimportaner @DAYWALKEER @KadriKarahan @yolwerine @cumhurcelik @KivancKoca @mmyilmazer @riposoo @Ozzp @ceriLevis @MSTFAKCN @AsafVodvil @oumitvar @neverlandertalk @ender_masali




@Neyzen_Tevfik @serkansadikoglu @AlpSirman @Ezkalog @burakizm @BT_efe @bespinar @Serpico80 @74murat @ozancolakoglu @ahmetaltuntop @melancolicoder @faruqeen @mmtezeren @umutgursel @adilbalikci @MustafaSilici @capricorn_fati @sokaktakiadam @emrahaberdar @yazarvizor @kayhandagist @gurayyilmaz @CaputEfe @emrahyilmaz77 @infoantalya @sagoral @gultekin_yildiz @gogon_ @Whitebalance1 @goksanak @_Podaleirios @hakankoksal @hakancinpolat @yenelyilmaz @istiklalakarsu @gokmeng @SenerOzturk @NOTayyip @EfeDoruk @coldplay @asabiyimm @ceoSteveJobs @uDİGokHan @BillGates @grangesino @YalcinAlaca @kaan_gokman @emrahcal @turgaykalyon @tarkankaynar @TanselDoganay @doguluozan @ilkergkdnz @EkremKeskin @borntodrive @MertTasci @sucluyorum @_baskan @volkanpoyrazz @EMRE_OSKAY @YigitGiray @kerimakgun @ugaye @ErendR @DalaiLama @alisaglam @ahmetkamil @semazem @Twitpasa @burakborhan


@recepaktug @ahmethakanozgur @meettheturk @omercey @kurtomer @SamiDundar @onurtoraman @sokak_kedisi @JesseJames0824 @kibritkutusu @HakanCetinkaya @serdarakinan @OzanOnen @ceminaycem @yucelugur @erdilyasaroglu @GoktugYilmaz @LeventUzumcu @BURAKYETER @TugberkBturk @AdilGultekin @cansengun @takyildiz @cemsanci @beduken @mehmeturgut @arifsezer @EmreDuymaz @onurozisik @Erenhakan @Jrmish @muraterdor @yilozdil @frhter @TEYakar @EnTaroAdun @bakozli @alex_tascioglu @sanatx @ERCO1903 @BurakTn @dejawu555 @BasaranH


...UZUN ÖMÜRLER HEPİNİZE...
7'DEN 70'E DEĞİŞMEYEN DİDİŞMELERİMİZE...

ÇiselONAT

**Twitter #ff için...

20 Temmuz 2010

::..ÜZÜM..::

Yeni yeni anlıyorum kendimi
Yeni bir şeyler var birkaç gündür hayatımda,
Tüm felaketler sanki etrafımda uçuşuyor,
Sanki bana büyük tehlikeleri haber veriyorlar.
Ben ne yaptım kendime böyle,
Bunca yaralanmanın kabuk bağlamasını nasıl hesaba katmadan da kaşıdım bedenimi,
Şimdi nereye elimi atsam kan bağlıyorum,
Hani o ilk kan gibi korkuyorum kendi gerçeğimden,
Bana sadece biraz acıyacak demiştin,
Oysa ne bu şimdi duyumsadığım?
Bu berbat halimi görmelisin,
Sana hikayemi yazıyordum en son,
İşte en önemli anımı görmelisin,
O gece yataktan çıkmadım hiç,
Öyle bir titremeyi de hiç yaşamamıştı kaslarım,
Kasıklarım acıdı o en sevdiğim şarkıyı bile dinlerken,
Öylece bıraktım plağı yerinde,
Dönsün dursun hep aynı şarkıyı çalsın diye,
Tüm telefonlarım kapalı günlerdir,
Mesajları bile almak istemiyorum,
Hayata ve hayatımın devamlılığına dair hiçbir iz olsun istemiyorum,
Üzüm günlerdir masada,
Şarap bile yapılır ondan şimdi,
Bıraktığın kadarlar,
Sayıları belli tanelerin,
Bir tane bile yemedim senin üzerine,
Yarım bir şişe şarap kaldı evin en uç köşesinde,
Koltuğun altında ya da yastığa dökülmüş bilmiyorum,
Bardakları yıkamadım bile,
Koksunlar istiyorum,
Şarabın tüm ekşiliği bedenime sinsin istiyorum,
Kim bilir kaç derece dışarısı,
Yazın da tam ortasındayız ama üşüyorum,
Hala, gittiğinden beri titriyorum,
Durduramıyorum nefesimi,
Yorganı saçlarıma kadar çektim,
Bir tek saçlarım sıcak, bir tek onlar yanıyor,
Terledim ama hala üşüyorum!
Bu ne ki?
İlk defa uykusuzluğuma sövdüm,
İlk defa yatağın bana batan her yerine daha da dayandım kanamak için,
Oysa hiç canın acımayacak demiştin!
Bir saniye sürecek ve sonra hayatının en güzel anını benimle yaşayacaksın demiştin,
Bu ne peki?
Bu hissedemediğim şey de ne?
Hala aynı buruşuklukta duruyor yorgan,
Koltuğun yastıkları öylece sıra almayı bekliyor,
Ben sana gitme demedim!
Git de demedim!
Geri dönmeni istedim ama söylemedim!
Bomboş bir yol en son hatırladığım,
Sanki hafızamı kaybetmiş gibiyim,
Sanki herşey o karanlıkta seninle birlikte o arabada uzaklaştı!
Bir cümle sonra...
Hatırlamadığım ama sonunda gittiğini bildiren bir cümle,
Sanki biraz kızgın, biraz kırgın, biraz hissiz, biraz dipsiz...
Biraz, biraz, biraz...
Bana canın “biraz” acıyacak demiştin,
Kendime bakamıyorum,
Kalkmaya korkuyorum,
İlk kan gibi,
Her yerimden akacak sanıyorum şarap rengi sevişme izlerim,
Dudağım aynı tatla sabaha kadar sızladı
Kapılar sonuna kadar açık,
Tüm tecavüzlere hazırım,
Ne de olsa çok acıdı canım!
Yastığım benimle savaşıyor,
Başımı hangi yana koysam dikenlerini çıkarıyor saçlarımın arasından
Uykusuzluğuma sövüyorum ahlak, namus demeden,
Su içmek için kalkmam lazım,
Hayır! Kollarımda ağrı var,
Bacaklarımda ağırlığın!
Evet hala yorganın altındasın,
Oysa bana biraz acıyacak demiştin!
Yorgan yanıyor bana değince,
Mumlar bitmiş bile olabilir,
Evin seninle geçtiğimiz hiçbir yerinden geçemiyorum,
Bir an önce toparlanıp gitmem lazım!
Karşımdaki bu sessizlik üşütüyor beni.
Ellerini hatırlıyorum,
Ellerin o kadar ısındı ki saçlarıma dokunurken,
Benden mi senden mi bilemedim bu akı,
Ve öyle bir gerildi ki bedenim bana dokunan sanki ilk senmişsin gibi sustum sözlerimi,
Öylece dizlerinde uyumaktı belki de asıl olan,
Sonunu hiç düşünmeden, hiçbir şeyi tartmadan ellerini dinledim.
Söylediklerin aklımda değil,
Konuştuklarımızı hatırlamıyorum,
Ama ellerin,
Ellerinin sıcaklığını hatırlamak bile titrememi geçirmiyor şimdi,
Hissettiğim her şeyin öncesi ve sonrasıyla gerçek olduğunu biliyorum artık,
Bu kadar kelime israfı, bu kadar sakin kalmamın var bir sebebi,
Günlerdir aynı çarşafların üzerinde kıvranıyorum,
Kimselerle konuşasım yok!
Kimse de anlamaz zaten anlatacaklarımı
Ben kimseye alışmadım,
Ben kimseye arınmadım,
Ben kimseye sarılmadım!
İlk demek zorunda kaldım,
İlk defa sevişmiş gibi yaptım,
Oysa biliyordum canımın ne kadar yanacağını,
Sırf senin için bu yalana kanmıştım,
Sana kızgın olduğumu düşünüyorsun!
Kızmıyorum yanılıyorsun!
Sana hiçbir anlam yüklemedim aslında o gece,
O sabah, o öğle ya da öncesinde...
Sadece senin için ya da ellerin için,
Kalkıp birkaç adım attım, biraz bacağına yattım,
Biraz yanına...
Koluna yaslandım,
Sarıldım!
Az şeyin önemi vardır hayatımda,
Birazını anladın işte,
Kalanını anlayamayacaksın!
Seninkilere çokça benzeseler de sen asla ellerin nasıl yanıyordu duyamayacaksın!
Biraz doğrulmam lazım artık!
Günlerdir kendimle boğuşuyorum aynı yatakta,
Hiç ağlamadım ama!!!
Yine ağlayamadım bravo bana!
Ayağa kalksam düşer miyim dersin?
Gülüyorum şu halime,
Bakma ettiğim sözlere!
Aslında herşey güzel içimde,
Baksana sana hala üzümlerin sayısından bahsedebiliyorum,
Oysa o acıyla arkandan fırlatır atardı başkası sokağa!
Üzümün ne günahı var ki?
Şarabın ne suçu var?
Onlar seninle bana figüran oldular o gece!
Dün gece, bu gece, iki gece önce...
Günleri şaşırdım,
Çünkü o günden beri her gece “o gece”!

Bu kadar tekrarlı yaşamamıştım hiçbir saklanış anımı,
Neden saklandığımı da anlatmalı biri bana!
Kendimden mi yoksa?
Sıyrılıp yeniden sakinleşmem gerek!
Bana ayrılan tüm yerleri doldurmak zorundayım,
Sen benim hangi yüklerin altında kaldığımı bilmiyorsun,
Nereden bileceksin,
Hem bilsen ne edeceksin!
Herkes gibi biriydin,
Herkes gibi birden geçtin,
Hiçbir anlaşmamız yoktu seninle de.
Sevmenin de, sevişmenin de anlaşması olmaz!
Seninle hiç olmaz!
Nedenleri sorma bana,
Senden alacağım tüm cevapları ben senin yerine verdim çoktan,
Farkında mısın sessizliğimin,
Merak ediyor musun o gece manzaraya karşı, salonda, oda da, koltukta, yatakta konuşanın neden sessiz kaldığını,
Tüm cevapları biliyor çünkü,
Soru bile yok aslında,
Bir hesaplaşma yok!
Sadece geriye kalanlarla çoktandır tükenenlerin hesabını yapıyorum kendi kendime.
Seni hiçbir noktada, hiçbir acıya dahil etmeyi düşünmedim,
Çünkü bana sadece biraz acıyacak demiştin;
Ayağa kalkmalıyım,
Bunda bir şey yok alışmalıyım,
Kendini önemseme yazdıklarıma bakınca,
Yıllardır anlatılan masalların bedelini ödüyorum şu an,
Annemin ağladığı aşk filmlerine “bu kez” inanmayı denemenin bedelini,
Biri bana yaşadığım devri hatırlatmalıydı,
Biri bana “yaşadığımı” hatırlatmalı şimdi!
Bu yataktan kalkamazsam suç senin olacak,
Parmak izlerini bulacaklar vücudumda,
Sağımda, solumda, dudağımda, parmaklarımda...
Oysa ben seni yargılamıyorum,
Sırf bu yüzden, sırf seni suçlamasınlar diye ayağa kalkacağım,
Kendime ilk defa bu yönden bakıyorum,
Beni tanıyorum!
Tüm müzikaller kulağımda çınlıyor,
Biri beni anıyor sanıyorum,
Dünden kalan Yunanlının sesine uyanıyorum,
Son şarkı tekrardaydı, artık ezbere söylüyorum!
Ne benim ne senin o şarkı!
Geceye aitti, gecenin olmalı!
Uzadıkça uzuyor kanamalarım,
Kanım azaldıkça azalıyor acım!
Çık içimden!
Oysa sadece biraz acıyacak demiştin!
Hadi artık kalkmalıyım!
Kokular dayanılmaz oldu etrafımda,
Üşümenin kokusunu duyan var mı acaba?
Kar havası geliyor derdi anneannem,
Anlamazdım nasıl anlar bir kadın karın yağacağını,
Şimdi anlıyorum galiba,
Ona da birileri az acıyacak dedi bir gece,
O da benim gibi az acır sandı,
Oysa daha önce de “çok” acımıştı,
O da yorgan yaktı bir gece önce ona değen ellerin sıcaklığıyla,
Ve titrerken keşfetti karın kokusunu!
Nesiller boyu devam ediyor demek ki bu “az acı”!
Hatırlıyor musun sana içimi akıtırım demiştim,
Hiçbir şey anlamamışsın ne yazık!
Git dememiştim,
Yarım kalsın istememiştim,
Senin olsun istemiştim benden almak istediğin herşey!
“Hayır”ları tamamlamama izin vermeden giden kaçıncı adamsın sen kim bilir,
Böyle gecelerin üzüm tadını şaraba çeviren kaçıncı!
Sonunda ayaktayım...
Elbet geçecek,
Elbet senin bilemeyeceğin kadar temiz geçeceksin içimden seni her andığımda,
Benim gibileri asmak lazım aslında,
“Saygı Duyduğun” için asılan sen olunca!
Ama kanma bu yalana,
Bu oyuna katılma!
Seni yargılamadım,
Sana kızmadım,
Senden saklanmadım!
Kendimleydi savaşım!
Yıllar önce biten bir savaşın son mermilerini kullandım o yatakta!
Tek kurşunla bitti intiharım!
Ben sana hala aynıyım!
Ben sana hala ayaktayım!
Salona girmem gerek,
Biliyorsun seninle ekşittiğimiz üzümlerden şarap yapacağım daha,
Tüm dağınıklığı toplamam lazım,
Sanki biraz daha iyiyim,
Ayağa kalktığımda tüm izlerin düştü üzerimden,
Sana ait hiçbir şey bulamazlar bedenimde
Bakmayı akıl etmezlerse yüreğime!
Kan lekesi çıkar dediler,
Hem “az” acıyan bir yaranın kanını üflesen bile gider,
Aynaya bakma vakti!
Kim bilir ne haldeyim!
Saçlarıma baktım!
Sokak kedileri gibiyim!
Neyse ki ellerin çözdü tüm bağımı,
Birbirine karışan saçlarımı!
Şarkıyı susturmanın da bir yolunu bulmalıyım...
İçimde!
Çek kapıyı git diyor şeytan,
Ama dinlenmeli bu salon biraz,
Dün gece, o gece, iki gece önce...
“Az” acılı bir sevişmeden çıktı ne de olsa!
Bak! Gitgide unutuyorum her ayrıntıyı,
Daha zor artık yazmak bu şiir suretindeki yabanı!
Bilmediğin ve asla öğrenemeyeceğin çok iz kaldı aslında,
Hep öyle olmaz mı?
Giden hiçbir şey bilmez geride kalanla ilgili,
“Bazı” kalanlar da hiçbir şey söylemez...
Hala o gece!
Bitmek bilmeyen o gece!
Yarımları tamamlamakla bozdum ben,
Tüm kapılarım açıkken yarım bırakılanlara yandım!
Hiçbir şey söylemeni istemedim,
Kartlarını hep açık oynadın sen!
Bir sürü çocuk aldıracak olsam da senden,
Çıkıp bir kelime etmem önünde,
İkimizde birbirimizi kirletmedik sandık,
Bu nasıl bir yalandı nasıl kandık!
Seni her gördüğümde büyüyenleri küçültmenin bir yolunu arıyorum,
Belki biraz zor, biraz yoruluyorum,
Ama dokunduğun her tel saçım ve ben sana minnettarız,
Yine öyle sıcak olacaksa, sadece saçlarımla bırakmam ellerini,
Yine yanlış yatakta yanlış adamla sevişirim...
Önceki gibi...
Dün gece, bu gece, iki gece önce...
Hala anlayamadım günleri,
Çünkü o günden beri her gece “o gece”!

Çisel ONAT '2006