27 Temmuz 2010

İNTİHAR VE DOĞUM



"Tüm gün yazmamak için direndim. Belki seni hala hatırlıyor olmaktan korkuyorum. Aklıma, kendini bıraktığın o uçurum gibi yerleştin. Hep o hayali görüntü hep o bağırışlar var içinde! Aklımın!!! Aklımı yitirdiğim anın sesleri.... Yazamadım. Bugüne kadar ne senden tek bir kişiye bahsedebildim ne de yazabildim. Ölüyorum çünkü. Seninki gibi de değil üstelik. Ölüyorum! Nefes alırken birden boğazıma saplanan bir his! Boğucu. Seninki kadar ani ve tek bir hamlede de değil üstelik! Kör bıçak gibi... Unutmaya çalışmadım seni. Özlememek için direndim ama! Unutmadım... Çok özledim! Yazamam. Nasıl oldu, neden oldu, sen kimsin, neyimdin... Yazamam... Anlatamam da... Ne kötü bir hatıra biliyor musun yaşadıklarımız... Hepsi öldüğün günün altında kaldılar! Arada senden bahsediyorlar. Böyle bir rakı masasında, beraber gittiğimiz bir mekanda... Ne bileyim bir ölü nerede hatırlanırsa işte oralar, ne kadar çok anılırsa o kadar! Ne mi söylüyorum. İlk defa yazıyorum bugün. Tek cümle kurmadım bugüne kadar. Beni bile susturdu ölüm...
Ne yaptığın, nerede olduğun, beni görüp göremediğin umrumda bile değil. Ben artık sadece ölümü hakettiğin yaşa gelmeni bekliyorum. Bu yüzden herkes duasını edip gözyaşını döküp çekildiğinde toprağına mum yakıp dilek diliyorum. Sen her ölüm yıldönümünde yeniden doğuyorsun bana... Ellerime... Unutsam iyi olacak seni... Yazık oluyor artık gözlerime... Neyse!" diyor yazar...

Ç.

23 Temmuz 2010

...::BİRKAÇ ŞAHANE ADAM::...



@cuneytasiduru @inanerg @ismetdemirer @MrSeriOus @ekremsinan @SeLimCiprut @LvntKctrk @merthuseyinoglu @c_fulkar @cetings @cetinim @yucelseker @tuyocu @_emrEEkinci_ @Jurdengous @Mhmettsa @koraypekozkay @ORCA__ @agokceel @raki @Yolagiden @oemoral @itouchh @kunthai @VolkanKrd @fredikruger @anilcetin @renemliD @aykutgrn @ritmbaz @volkanyigit @IgalBiton @besiktasvapuru @ugurdemiroz @feyyazkurus @mehmetesen @AyhanAkgun @sartoris @geceleriesen @life_proof @oous @NQzdemir @LeonJaeger @levent_kazak @IrencBiHerif @1LifeSoLiveIt @BurakBakis




@mustafaakdag @oonuryilmaz @OnurKiris @Efla_tun @MaviTunaMavi @samiataz @Journalist_man @bozavali @alidervisoglu @SinanDurdu @kurukelam @serdarkent @sarponline @ozkanguven @leventsahinn @KilicdarogluCHP @Voznesenski @illcare @erhansahan @ipelies @barbarosdemir @dadaVELET @C412 @ugurrcokicli @AlperTurgut01 @LIBERAPULOS @Askdoktoru @MahirVolkan @HknOrhan @ilterkurcala @ErcanSancay @bilimadami @HakanBahadir @FIRATHASPOLAT @alialkan @mehterr @charlesbaudlair @tolgayardimci @enginalkan @tuncayfiliz @serhatucak @DusunenAdam @kawjder @quantumcu @alpercoskuncay @haritaci70 @kemalhmmcglu @kfycuneyt @musmulapenguen @mrtmrsgl @silgilikalem @deliherhalde @burakaltun @MufitCanSacinti @Gurselku @samimture @murathanmungn @BerkTansel @RodinAlper @mserdark @kucukiskender @Ural_K @mrunimportaner @DAYWALKEER @KadriKarahan @yolwerine @cumhurcelik @KivancKoca @mmyilmazer @riposoo @Ozzp @ceriLevis @MSTFAKCN @AsafVodvil @oumitvar @neverlandertalk @ender_masali




@Neyzen_Tevfik @serkansadikoglu @AlpSirman @Ezkalog @burakizm @BT_efe @bespinar @Serpico80 @74murat @ozancolakoglu @ahmetaltuntop @melancolicoder @faruqeen @mmtezeren @umutgursel @adilbalikci @MustafaSilici @capricorn_fati @sokaktakiadam @emrahaberdar @yazarvizor @kayhandagist @gurayyilmaz @CaputEfe @emrahyilmaz77 @infoantalya @sagoral @gultekin_yildiz @gogon_ @Whitebalance1 @goksanak @_Podaleirios @hakankoksal @hakancinpolat @yenelyilmaz @istiklalakarsu @gokmeng @SenerOzturk @NOTayyip @EfeDoruk @coldplay @asabiyimm @ceoSteveJobs @uDİGokHan @BillGates @grangesino @YalcinAlaca @kaan_gokman @emrahcal @turgaykalyon @tarkankaynar @TanselDoganay @doguluozan @ilkergkdnz @EkremKeskin @borntodrive @MertTasci @sucluyorum @_baskan @volkanpoyrazz @EMRE_OSKAY @YigitGiray @kerimakgun @ugaye @ErendR @DalaiLama @alisaglam @ahmetkamil @semazem @Twitpasa @burakborhan


@recepaktug @ahmethakanozgur @meettheturk @omercey @kurtomer @SamiDundar @onurtoraman @sokak_kedisi @JesseJames0824 @kibritkutusu @HakanCetinkaya @serdarakinan @OzanOnen @ceminaycem @yucelugur @erdilyasaroglu @GoktugYilmaz @LeventUzumcu @BURAKYETER @TugberkBturk @AdilGultekin @cansengun @takyildiz @cemsanci @beduken @mehmeturgut @arifsezer @EmreDuymaz @onurozisik @Erenhakan @Jrmish @muraterdor @yilozdil @frhter @TEYakar @EnTaroAdun @bakozli @alex_tascioglu @sanatx @ERCO1903 @BurakTn @dejawu555 @BasaranH


...UZUN ÖMÜRLER HEPİNİZE...
7'DEN 70'E DEĞİŞMEYEN DİDİŞMELERİMİZE...

ÇiselONAT

**Twitter #ff için...

20 Temmuz 2010

::..ÜZÜM..::

Yeni yeni anlıyorum kendimi
Yeni bir şeyler var birkaç gündür hayatımda,
Tüm felaketler sanki etrafımda uçuşuyor,
Sanki bana büyük tehlikeleri haber veriyorlar.
Ben ne yaptım kendime böyle,
Bunca yaralanmanın kabuk bağlamasını nasıl hesaba katmadan da kaşıdım bedenimi,
Şimdi nereye elimi atsam kan bağlıyorum,
Hani o ilk kan gibi korkuyorum kendi gerçeğimden,
Bana sadece biraz acıyacak demiştin,
Oysa ne bu şimdi duyumsadığım?
Bu berbat halimi görmelisin,
Sana hikayemi yazıyordum en son,
İşte en önemli anımı görmelisin,
O gece yataktan çıkmadım hiç,
Öyle bir titremeyi de hiç yaşamamıştı kaslarım,
Kasıklarım acıdı o en sevdiğim şarkıyı bile dinlerken,
Öylece bıraktım plağı yerinde,
Dönsün dursun hep aynı şarkıyı çalsın diye,
Tüm telefonlarım kapalı günlerdir,
Mesajları bile almak istemiyorum,
Hayata ve hayatımın devamlılığına dair hiçbir iz olsun istemiyorum,
Üzüm günlerdir masada,
Şarap bile yapılır ondan şimdi,
Bıraktığın kadarlar,
Sayıları belli tanelerin,
Bir tane bile yemedim senin üzerine,
Yarım bir şişe şarap kaldı evin en uç köşesinde,
Koltuğun altında ya da yastığa dökülmüş bilmiyorum,
Bardakları yıkamadım bile,
Koksunlar istiyorum,
Şarabın tüm ekşiliği bedenime sinsin istiyorum,
Kim bilir kaç derece dışarısı,
Yazın da tam ortasındayız ama üşüyorum,
Hala, gittiğinden beri titriyorum,
Durduramıyorum nefesimi,
Yorganı saçlarıma kadar çektim,
Bir tek saçlarım sıcak, bir tek onlar yanıyor,
Terledim ama hala üşüyorum!
Bu ne ki?
İlk defa uykusuzluğuma sövdüm,
İlk defa yatağın bana batan her yerine daha da dayandım kanamak için,
Oysa hiç canın acımayacak demiştin!
Bir saniye sürecek ve sonra hayatının en güzel anını benimle yaşayacaksın demiştin,
Bu ne peki?
Bu hissedemediğim şey de ne?
Hala aynı buruşuklukta duruyor yorgan,
Koltuğun yastıkları öylece sıra almayı bekliyor,
Ben sana gitme demedim!
Git de demedim!
Geri dönmeni istedim ama söylemedim!
Bomboş bir yol en son hatırladığım,
Sanki hafızamı kaybetmiş gibiyim,
Sanki herşey o karanlıkta seninle birlikte o arabada uzaklaştı!
Bir cümle sonra...
Hatırlamadığım ama sonunda gittiğini bildiren bir cümle,
Sanki biraz kızgın, biraz kırgın, biraz hissiz, biraz dipsiz...
Biraz, biraz, biraz...
Bana canın “biraz” acıyacak demiştin,
Kendime bakamıyorum,
Kalkmaya korkuyorum,
İlk kan gibi,
Her yerimden akacak sanıyorum şarap rengi sevişme izlerim,
Dudağım aynı tatla sabaha kadar sızladı
Kapılar sonuna kadar açık,
Tüm tecavüzlere hazırım,
Ne de olsa çok acıdı canım!
Yastığım benimle savaşıyor,
Başımı hangi yana koysam dikenlerini çıkarıyor saçlarımın arasından
Uykusuzluğuma sövüyorum ahlak, namus demeden,
Su içmek için kalkmam lazım,
Hayır! Kollarımda ağrı var,
Bacaklarımda ağırlığın!
Evet hala yorganın altındasın,
Oysa bana biraz acıyacak demiştin!
Yorgan yanıyor bana değince,
Mumlar bitmiş bile olabilir,
Evin seninle geçtiğimiz hiçbir yerinden geçemiyorum,
Bir an önce toparlanıp gitmem lazım!
Karşımdaki bu sessizlik üşütüyor beni.
Ellerini hatırlıyorum,
Ellerin o kadar ısındı ki saçlarıma dokunurken,
Benden mi senden mi bilemedim bu akı,
Ve öyle bir gerildi ki bedenim bana dokunan sanki ilk senmişsin gibi sustum sözlerimi,
Öylece dizlerinde uyumaktı belki de asıl olan,
Sonunu hiç düşünmeden, hiçbir şeyi tartmadan ellerini dinledim.
Söylediklerin aklımda değil,
Konuştuklarımızı hatırlamıyorum,
Ama ellerin,
Ellerinin sıcaklığını hatırlamak bile titrememi geçirmiyor şimdi,
Hissettiğim her şeyin öncesi ve sonrasıyla gerçek olduğunu biliyorum artık,
Bu kadar kelime israfı, bu kadar sakin kalmamın var bir sebebi,
Günlerdir aynı çarşafların üzerinde kıvranıyorum,
Kimselerle konuşasım yok!
Kimse de anlamaz zaten anlatacaklarımı
Ben kimseye alışmadım,
Ben kimseye arınmadım,
Ben kimseye sarılmadım!
İlk demek zorunda kaldım,
İlk defa sevişmiş gibi yaptım,
Oysa biliyordum canımın ne kadar yanacağını,
Sırf senin için bu yalana kanmıştım,
Sana kızgın olduğumu düşünüyorsun!
Kızmıyorum yanılıyorsun!
Sana hiçbir anlam yüklemedim aslında o gece,
O sabah, o öğle ya da öncesinde...
Sadece senin için ya da ellerin için,
Kalkıp birkaç adım attım, biraz bacağına yattım,
Biraz yanına...
Koluna yaslandım,
Sarıldım!
Az şeyin önemi vardır hayatımda,
Birazını anladın işte,
Kalanını anlayamayacaksın!
Seninkilere çokça benzeseler de sen asla ellerin nasıl yanıyordu duyamayacaksın!
Biraz doğrulmam lazım artık!
Günlerdir kendimle boğuşuyorum aynı yatakta,
Hiç ağlamadım ama!!!
Yine ağlayamadım bravo bana!
Ayağa kalksam düşer miyim dersin?
Gülüyorum şu halime,
Bakma ettiğim sözlere!
Aslında herşey güzel içimde,
Baksana sana hala üzümlerin sayısından bahsedebiliyorum,
Oysa o acıyla arkandan fırlatır atardı başkası sokağa!
Üzümün ne günahı var ki?
Şarabın ne suçu var?
Onlar seninle bana figüran oldular o gece!
Dün gece, bu gece, iki gece önce...
Günleri şaşırdım,
Çünkü o günden beri her gece “o gece”!

Bu kadar tekrarlı yaşamamıştım hiçbir saklanış anımı,
Neden saklandığımı da anlatmalı biri bana!
Kendimden mi yoksa?
Sıyrılıp yeniden sakinleşmem gerek!
Bana ayrılan tüm yerleri doldurmak zorundayım,
Sen benim hangi yüklerin altında kaldığımı bilmiyorsun,
Nereden bileceksin,
Hem bilsen ne edeceksin!
Herkes gibi biriydin,
Herkes gibi birden geçtin,
Hiçbir anlaşmamız yoktu seninle de.
Sevmenin de, sevişmenin de anlaşması olmaz!
Seninle hiç olmaz!
Nedenleri sorma bana,
Senden alacağım tüm cevapları ben senin yerine verdim çoktan,
Farkında mısın sessizliğimin,
Merak ediyor musun o gece manzaraya karşı, salonda, oda da, koltukta, yatakta konuşanın neden sessiz kaldığını,
Tüm cevapları biliyor çünkü,
Soru bile yok aslında,
Bir hesaplaşma yok!
Sadece geriye kalanlarla çoktandır tükenenlerin hesabını yapıyorum kendi kendime.
Seni hiçbir noktada, hiçbir acıya dahil etmeyi düşünmedim,
Çünkü bana sadece biraz acıyacak demiştin;
Ayağa kalkmalıyım,
Bunda bir şey yok alışmalıyım,
Kendini önemseme yazdıklarıma bakınca,
Yıllardır anlatılan masalların bedelini ödüyorum şu an,
Annemin ağladığı aşk filmlerine “bu kez” inanmayı denemenin bedelini,
Biri bana yaşadığım devri hatırlatmalıydı,
Biri bana “yaşadığımı” hatırlatmalı şimdi!
Bu yataktan kalkamazsam suç senin olacak,
Parmak izlerini bulacaklar vücudumda,
Sağımda, solumda, dudağımda, parmaklarımda...
Oysa ben seni yargılamıyorum,
Sırf bu yüzden, sırf seni suçlamasınlar diye ayağa kalkacağım,
Kendime ilk defa bu yönden bakıyorum,
Beni tanıyorum!
Tüm müzikaller kulağımda çınlıyor,
Biri beni anıyor sanıyorum,
Dünden kalan Yunanlının sesine uyanıyorum,
Son şarkı tekrardaydı, artık ezbere söylüyorum!
Ne benim ne senin o şarkı!
Geceye aitti, gecenin olmalı!
Uzadıkça uzuyor kanamalarım,
Kanım azaldıkça azalıyor acım!
Çık içimden!
Oysa sadece biraz acıyacak demiştin!
Hadi artık kalkmalıyım!
Kokular dayanılmaz oldu etrafımda,
Üşümenin kokusunu duyan var mı acaba?
Kar havası geliyor derdi anneannem,
Anlamazdım nasıl anlar bir kadın karın yağacağını,
Şimdi anlıyorum galiba,
Ona da birileri az acıyacak dedi bir gece,
O da benim gibi az acır sandı,
Oysa daha önce de “çok” acımıştı,
O da yorgan yaktı bir gece önce ona değen ellerin sıcaklığıyla,
Ve titrerken keşfetti karın kokusunu!
Nesiller boyu devam ediyor demek ki bu “az acı”!
Hatırlıyor musun sana içimi akıtırım demiştim,
Hiçbir şey anlamamışsın ne yazık!
Git dememiştim,
Yarım kalsın istememiştim,
Senin olsun istemiştim benden almak istediğin herşey!
“Hayır”ları tamamlamama izin vermeden giden kaçıncı adamsın sen kim bilir,
Böyle gecelerin üzüm tadını şaraba çeviren kaçıncı!
Sonunda ayaktayım...
Elbet geçecek,
Elbet senin bilemeyeceğin kadar temiz geçeceksin içimden seni her andığımda,
Benim gibileri asmak lazım aslında,
“Saygı Duyduğun” için asılan sen olunca!
Ama kanma bu yalana,
Bu oyuna katılma!
Seni yargılamadım,
Sana kızmadım,
Senden saklanmadım!
Kendimleydi savaşım!
Yıllar önce biten bir savaşın son mermilerini kullandım o yatakta!
Tek kurşunla bitti intiharım!
Ben sana hala aynıyım!
Ben sana hala ayaktayım!
Salona girmem gerek,
Biliyorsun seninle ekşittiğimiz üzümlerden şarap yapacağım daha,
Tüm dağınıklığı toplamam lazım,
Sanki biraz daha iyiyim,
Ayağa kalktığımda tüm izlerin düştü üzerimden,
Sana ait hiçbir şey bulamazlar bedenimde
Bakmayı akıl etmezlerse yüreğime!
Kan lekesi çıkar dediler,
Hem “az” acıyan bir yaranın kanını üflesen bile gider,
Aynaya bakma vakti!
Kim bilir ne haldeyim!
Saçlarıma baktım!
Sokak kedileri gibiyim!
Neyse ki ellerin çözdü tüm bağımı,
Birbirine karışan saçlarımı!
Şarkıyı susturmanın da bir yolunu bulmalıyım...
İçimde!
Çek kapıyı git diyor şeytan,
Ama dinlenmeli bu salon biraz,
Dün gece, o gece, iki gece önce...
“Az” acılı bir sevişmeden çıktı ne de olsa!
Bak! Gitgide unutuyorum her ayrıntıyı,
Daha zor artık yazmak bu şiir suretindeki yabanı!
Bilmediğin ve asla öğrenemeyeceğin çok iz kaldı aslında,
Hep öyle olmaz mı?
Giden hiçbir şey bilmez geride kalanla ilgili,
“Bazı” kalanlar da hiçbir şey söylemez...
Hala o gece!
Bitmek bilmeyen o gece!
Yarımları tamamlamakla bozdum ben,
Tüm kapılarım açıkken yarım bırakılanlara yandım!
Hiçbir şey söylemeni istemedim,
Kartlarını hep açık oynadın sen!
Bir sürü çocuk aldıracak olsam da senden,
Çıkıp bir kelime etmem önünde,
İkimizde birbirimizi kirletmedik sandık,
Bu nasıl bir yalandı nasıl kandık!
Seni her gördüğümde büyüyenleri küçültmenin bir yolunu arıyorum,
Belki biraz zor, biraz yoruluyorum,
Ama dokunduğun her tel saçım ve ben sana minnettarız,
Yine öyle sıcak olacaksa, sadece saçlarımla bırakmam ellerini,
Yine yanlış yatakta yanlış adamla sevişirim...
Önceki gibi...
Dün gece, bu gece, iki gece önce...
Hala anlayamadım günleri,
Çünkü o günden beri her gece “o gece”!

Çisel ONAT '2006

BE HEY DÜRZÜ

Neyzen Tevfik'e ait olduğunu sandığım şiir Mutlu Çelik tarafından yazılmış... Bilgi için Teşekkürler Zeynep Bone!


Ne işin varTanrı ile aramda

Sen kimsin ki orucumu sorarsın
Hakikaten gözün yoksa haramda
Baş açığa niye türban sorarsın.

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararım içerim,
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem, sarhoşken de geçerim.

Sakal, şalvar, gümüş, sarık iş değil
İbadetin reklamına sığınma
İnanç varsa inandığına eğil
Her tayinde bir camiye sığınma.

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk’e dil uzatma şerefsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

Riyakarsın sakal gizlemez seni
Haram ile doldurmuşsun keseni
Dokunulmaz sanırsın sana amma,
Dokunursa bu millet ……… seni.

1994-Ankara
Mutlu Çelik

16 Temmuz 2010

.... ::BİRKAÇ ŞAHANE KADIN :: ....




@neslievin @SibelAlas @asliomag @ssatsuma @EsinEpiri @EsraCasa @leb_demeden @Belikce @handesarman @BgmMCrt @themervish @burcutuna @sabanur @emelyalcin @evreturkel @hevalhazalkurt @toquee @EsinGorur @cihan_sen @NurKatre @esra_ozturk @esergiray @pelinecesevinc @SANATARASI @mimenis @gunisigiburge @celindrella @alarakarahan @Ozen_Kirac @ozlemhepsen @senamuratt @OzgeDogan @ncerenaragon @ sahikakocarslan @YagmurSolakoglu @depresifvanilya @MaTHiLDa @nuraymetin @chadalos @KatreTurca @KuPaKiZzi @mormermaid @asli_aker @butdefeated @iremaltinors @B_AKks @ETemelkuran @chirimirim @_Syrna_






@direni_yorum @badelsen @twitte_sweety @elfyildirim @_merveilleuse @beyzaozbal @SahendeBetul @demetsagiroglu @Demetce @NazliErgur @Su_Ozdogu @twitt_cimen @HalisEda @mufosh @morielle_ @sibelozman @cizenbayan @AylaKural @Esra_Gungormus @edaesmi @IslakBornoz @BurcuYaravul @chill_out @kafeinsiZolmaz @flzertek @yeksare @sematulubas @sevcandemircan @FSNDemir @efsa @ilkay_svklu @sedaksak @ZahideNilufer @esmondee @ozlemyildiz @100numara @ESNTRK @kumsalcik @mertebe @nesetuana @Real_TiRaMisu @Lilithse @EYLEMB @slnkutlu @asabiyimm @sinemersever @LaBellaDonna93 @eda1sari @BaharKuruca @missjooker @KURSHUNKALEM @Asthetica @mineayman @99Angell @yaseminpulat @sessedaa @EvaEvans @sebnemdc @evrimcosan @cigdemsonkurt @burcutopaloglu @isinkaracaa @elifinbiri @velhasili_kelam @SULEBEK @Naf_st @PuCCaa @ZeynepBone @ayseguldcl @serrayildiz @gizm3 @iremderici @_AvENuE_ @ nurayildiz @cakma_prenses @msemii @AkinBayram @AysegulOngel @neeyiir @iceunkirtas @neyranonay @esra_erdem @VadiTinay @Ceren_Candemir @NurcanGuzel @duyguguden @basakilhan @fusuntuncer @CicekDilligil


DURMAK YOK YOLA DEVAM KIZLAR !!!  :)))

::..HABERİM YOKTU..::

Zordu durmak,
Söylemek istediğim çok şey vardı,
Bir kâğıda karalamak istediklerim,
Bir mikrofona söylemek istediklerim,
Bir duvara kazımak istediklerim vardı,
Senin için,
Dünyayı ayağa kaldırmak istedim bugün!
Yorgundu!

Mümkün değildi,
Solmadan yaşatmak heyecanımı,
Hiç beslenmeden büyüdü oysa
Hiç el vermeden, elin değmeden karıştı kök toprağa,
Kendi kendine sevdi seni bir şey içimde,
Sen hiç bir şey yapmadın oysa!
Her şey yalnızdı seni severken,
Hayat şaşkındı!
Senin için,
Hayatı durdurmak istedim bugün!
Koşuyordu!

Kolayı yoktu,
Zordu sarmak…
Sarılmak istediğim oldu,
Karışmak terinin tuzuna,
Çok zordu sarılmak sana,
Sen erken çekersin kollarını,
Sen geç kalırsın hep hissetmek için kollarımı.
Senin için,
Tanrıya sarılmak istedim bugün!
Uzaktı!

Oluru yoktu,
Sıkılmadan oynadığımız bir oyunun sonunun!
Hiç değişmeden oynandı oysa,
Hiç huzur yoktu sonunda,
Kendimize oynadık bir tek, alkışı çok da olsa!
Senin için,
Tüm sahneleri boşaltmak istedim bugün!
Işık yoktu!

Yol çoktu,
Nereye gitsem beni sana savurdu,
Ben hep kan revan içinde, tuzla buz olan camda,
Sana zarar gelmesin diye hep tek başınaydım her kazada!
Seni benden önce kaybetseydim varamazdım ki ölümün tadına,
Senin için,
Yaşaman için, binlerce mum üflemen, binlerce dilek dilemen için,
Tüm ölümleri kendim için diledim bugün!
Çoktan gelmiş, haberim yoktu!

ÇiselOnat ©
’09 / İstanbul


Görsel: Alfred Kubin

15 Temmuz 2010

SÜTLÜ MAKARNA : )



:)) Pek yemek tarifi vermeyi beceremem aslında ama kendi dilimle bir şekilde anlatmaya çalışayım. Bunu sadece çok eğlendiğim için yazıyorum. Arada sevdiğim şeylerin tarifini yazarım. Beğenen ilgilenen yapar işine gelmeyen de söyler pişirir gönderirim. Ki bazen olabilir. : )



Makarna haşladığınız tencereye çoğu süt olacak şekilde çok az suyu koyup kaynatıyorsunuz. Kaynayan suyun içine tuz ve çok az tereyağını atıyorsunuz. Yağ eriyene kadar bekleyip makarnaları içine atıyorsunuz. Çok pişmiş ya da az pişmiş olarak nasıl seviyorsanız öyle pişiriyorsunuz. Makarnayı süzdükten sonra tencereye yeterli miktarda katı yağ (tereyağ da olabilir) ve ayçiçek yağını koyup biraz tuz atıp eritiyorsunuz. Makarnayı asla sudan geçirmeyin. Tüm vitaminini almış olursunuz. Makarnaları içine kattıktan sonra isteğe göre ya içine ya da üzerine kaşar peyniri koyabilirsiniz. Ayrıca ben tek başına yemeği seviyorum ancak isterseniz bir paket kremayı bir tavaya koyup içine tereyağ, karabiber ve mantarları koyarak yapacağınız sos da mükemmel olabilir.
Bon Apetit! : )

13 Temmuz 2010

BAŞUCU KADINI – SEZEN AKSU




DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN!



Kimse kimseyi sahiplenmiyor artık! Herkes herkesi ödünç alıyor hayatına. Ve hep bir “bahane” sevmeye dair. Yorgunum, sıkkınım, korkuyorum... Hep bir “bahane” aşka...
Çok canım yandı, çok can yaktım, çok yıprandım...
Bahaneydi bunlar...
Ben sevdim...


“Canım dostum sırdaşım,
Aynaya baktım yüzünü unuttukça,
Gelmiş bulundum,
Kalmış bulundum,
Bu dağ burada durdukça...”


Sezen yine burada... Her zaman durduğu yerden biraz daha farklı şimdi... Sanki bir masanın kenarına yaklaşmış gibi. Kedim gelip patisini çarpsa düşüp kırılacak gibi. Bırak beni rahat kalayım der gibi. Sanki sevmekten korkarmışım gibi. Bir şeyler ya eksilmiş ya da çokmuş gibi... Omuzlayamıyormuşum gibi...
Kör kütük sarhoşmuşum gibi...
Ne zaman bir Sezen Aksu albümü çıksa daha kolilerinden çıkmamışken görevlinin yakasına yapışır ve alt sıralardan bir tanesini çıkarır alırdım. Hem CD’sini... Hem kasetini... Üstelik bunlar sadece ilk satın alınışları olurdu. İkinci parti her zaman bunlar bozulunca yeniden alınırdı. Şimdi ne olacak bilmiyorum. Çünkü bu sefer farklıydı!


- Sezen geldi mi?
- Hayır 14 Şubat’ta...

- Peki teşekkürler...
- Bize öyle söylendi...
- Neyse Sezen bunu hep yapar...

Beklenirdi... Ümitle... Hırsla... Aşkla... Sevgilimi beklemediğim kadar beklerdim Onu. Annemi sevmediğim kadar severdim belki de bazen... Nankördüm söz konusu O olunca. Kıskançtım. Acımasızdım. Sanki hayatım sezen merkezli bir kompozisyonda inşa edilmişti. Yüzölçümü herkesten çoktu!
14 Şubat
- Sezen geldi mi?

- Hayır 2 gün sonra.
- Ne?
- İki gün sonra...
- Of neyse...


Sezen bunu hep yapardı evet. Önceki albümünü 1 ay beklemiştim. Her gün usanmadan gidip sormuştum. Sonuçta almıştım ama...
2 gün sonra
Beşiktaş’tayım. Aktüel çekimim var. Bir haber için benimle röportaj yapmak istiyorlar... Kabul ediyorum. İçimde “benden yana” bir heyecan var. Sırf kendim için heyecanlanıyorum. Uzun zamandır sırf kendim için düşünceliyim. Röportaj bitiyor. Beşiktaş Çarşı’da yürüyorum. Çorap alıyorum, kitap alıyorum. Birden farkına varıyorum girdiğim kitapçıda CD de satıyorlar ama ben dışarı çıkana kadar farketmemişim. Ne tuhaf Sezen’in CD’si gelmiş meğerse... Yeniden girmek istemiyorum aynı yere. İşkenceye devam ediyorum. Bugüne kadar Sezen CD’lerini D&R’dan alırdım. Nedenini bilmem. Sanki oradakiler daha değerli gibi gelirdi. Başka olurdu, sanki altın kaplı verilirdi. Öyle olmadı bu sefer. Hiç bilmediğim, görünümünü hiç sevmediğim küçücük bir dükkana girdim. Sezen çalıyordu içeride.


- Sezen istiyorum.
- Kaset mi?
- CD. Sadece CD.
- Buyurun.
- Ne kadar?
- 12 milyon.
- Nasıl?
- 12 milyon.
- CD’ler yeniden mi arttı. Allah Allah!


Ben fiyat soracağım alırken ve ardından da diyeceğim ki ne kadar pahalı! İmkansız bir rüya bu aslında. Ama dedim. Pahalı olmasa da battı gözüme. Sezen Aksu CD’si de olsa bir yerde düşündüm durdum. Oysa ki işim bu. CD fiyatı artacak ki para kazanacağım ben de dolaylı olarak. Utanmalı mıydım? Önceden milyar deseler gözüm kapalı verirdim Sezen için. Ne günler geçirdim ki yemek yemeyip kaset yerine CD almak için para biriktirdim!
Aldım da... Başucu kitaplarım Sezen Aksu CD’leridir benim için. Vaktim vardı. İşim gücüm yoktu ne yapacağımı düşünmekten başka! Hayatla nasıl baş edecektim acaba. Çok yalnızdım üstelik. Hakan’da çay içtim. İnce belli bardakta hemde. Ben hep büyük fincanları seçerdim birkaç aya kadar. Ne tuhaf!
CD’yi koydum önüme. Daha dükkanda açmaya başlamam gerekirdi ben önceki ben olsaydım. Öylece kabına baktım. Beyaz yüzlü, güzel dudaklı kadına... Bakışına... İmasına... Baktım öylece. Ha bu arada unutmadan eklemem lazım. Dükkandan CD alırken posterini de istedim. Bu yıllardır yaptığım bir şeydi. Yaklaşık 3000 küsür resim, her albümünün posteri ve bugüne kadar yayınlanmış tüm röportajları... Evimin en özel yerinde dururlar. Başucu Kadınıdır O benim için. Bak bundan vazgeçememiştim işte. Kocaman bir hatun poster istiyor. Olacak iş mi? Bu gidiş gidiş mi? Almıştım. Albümü açtım yavaşça. Her zaman albümün kimler tarafından ortaya konulduğunu merak ederim ama Sezen söz konusuysa hemen sözleri okurdum. Bu sefer öyle olmadı bu da. Kimler neler yapmışa baktım hemen. Çoğundan önceden haberim vardı ama baktım işte. Şaşırmadım hiç. Garipsemedim de. Garip olan tek şey bendim aslında. Halim! Hayatımdaki en büyük zaafımla kendi kendime baş edebilme savaşımdı! Can yakıcıydı. Bir çoğu için “hiçbir şey” ifade etmeyen bir aşk benim için bir savaş meselesiydi artık. Bahanem de çoktu üstelik! Sonra sözlere baktım, sonra kapağa... CD’nin dizaynını sevdim. Plak gibiydi. Zaten isminin konduğu herşey güzeldi.
Çayımı içtim. Arabaya bindim. CD’yi koydum ve dinlemeye başladım. İlk 3 şarkıyı hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde CD 4. şarkıya geçmişti. Nasıl atlamıştım? Neden atlamıştım? Nerelere gitmiştim?
Başa aldım. Dinlemeye başladım. Eve geldim evde de dinledim. Önceden hemen dinler sonra hisseder sonra da oturup yazardım. Bu sefer zaman verdim kendime. Tabii ki daha yeniyim bu savaşta... Sadece bir gün rötarlı yazıyorum bunları. Yavaş yavaş kazanıyorum kendimi sanırım.
Çok insanla didişmiştim Sezen yüzünden. Hıncal Uluç, Şafak Karaman, Sezenaksu grubu üyeleri vs. vs. vs.
Kim ne dese yalancıydı, kim ne hissetse acımasızdı, kim ne yazsa hayırsızdı! Sezen Aksu söz konusuysa herkes karşı taraftaydı! Şimdi denizin ortasında karşıya gitmekle, kıyıya dönmek arasında kalakaldım sanırım. Savaş böyle bir şey. Öldürdüklerine acımayacaksın, gözü kara olacaksın, beyninden vursalar seni, yüreğinle meydanda kalacaksın! O zaman kahraman olacaksın!
Posterini asmadım bu kez. CD’si öylece masada. Henüz yeri ayrılmadı başucumda... Ama durmadan Onu dinliyorum. İçim ağlaya ağlaya. Hırs yok içimde, şiddet de yok, lunapark çocuklarına benzemiyorum bu sefer ya da bağırıp çağırmıyorum şarkıları dinlerken. Çokça acı var içimde, çokça kabuklaşmış yara. Kanayacaklar diye bir şarkıyı iki kere dinleyemiyorum. Dövünmek istemiyorum bu sefer. Kendimi bağlamak istemiyorum bu kadına bu sefer. Yana yakıla “Çisel seninkini dinledin mi” diye soranlara “hı hı, evet” gibi kısa cümleler kuruyorum. Kendimi, kazanmayı hedef aldığım bu savaşta kaybetmek istemiyorum. Babam bana bakıyor televizyonda Sezen çıkınca. Annem kıskanmasını gerektirecek bir tavrımı görmüyor Sezen’den yana... Herkes bu sefer ki durgunluğuma şaşırıyor. Yazmak gelmiyor içimden, ezberlemek gelmiyor şarkıları. Ki ezberledim çoktan hepsini. 3. şarkıya geldiğimde hepsi kaydedilmiş beynime.
Kaybetmeye tahammülüm yok sanırım bu sefer. Bu kadar yıldır koşmaktan yorulan ayaklarımı basit bir dükkana sürmem bu yüzden. Yıllardır vazgeçemediğim kadını dakikalarca masada bekletmem bu yüzden. Yıllardır insanlara Sezen’in Çisel’i, Çisel’in Sezen’i çağrıştırmasının karmaşasını çözmeye çalışmam bu yüzden. Yıllardır her aşkın yarasını Sezen’in şarkılarıyla kapatıp, bir sonrakiyle açmam bu yüzden. Kanayan her şeyin bedelini insanlara yükleyip, bağlanan her yaramı Sezen’e bahşetmem bu yüzden! Söylediğim her şarkıyı Sezen gibi mırıldanmam, sustuğum her öfkemi Sezen gibi susmam bu yüzden. Yıllardır duvarlarımda ağırladığım kadının her suretini indirip, sadece içime gömmem bu yüzden. Bir saniyede sildiğim insanların yanında yıllardır çıkarıp atamadığım bir sevginin olmasının canımı çok yakıyor olması da bu yüzden. Kaybetmekten korkuyorum. Onu... Kendimi... Şarkıyı, türküyü, sesi... Sevgimi... İçimdekileri... İyi niyetlerimi... Hırsımı... Vicdanımı... Safiyetimi... Özelliğimi... Kelimelerimi... Hislerimi...
En mühimi körelen hislerimi...
Yazarken dinliyorum. Aldığımdan beri dinliyorum yalan yok. Dinlemezsem, o noktaya gelirsem ölürüm aslında. Ölmem lazım vazgeçersem. Ölmem lazım yazamazsam. Çok yıkıldım, çok kalktım, çok sahiplendim, çok reddettim. İnsanlara bakışım değişik artık. İnsanlara dokunmaktan nefret eden bir tenim var. İnsanlara benzemekten korkan bir yanım. İnsanlara direnmek için duvarlar var hayatımda. Onları kırardı Sezen. Belki de şimdi yıkamadığı için böyle herşey. İçimden geçiyor ama duvarlarımda takılı hala. O yüzden indirdim resimlerini her yerden, en çok neresi tozlanıyorsa orada duruyor ona ait olan herşey. İçim acıyor, dışım dirayetli. Sözüm sert belki ama yazılışları farklı...


“Kendimi korumaya aldım!”
Çok mu hayırsızım Sezen...
Çok mu tutarsız?
Ve belki de hırssız!
Ve belki de sırsız...


Seni hiç saklamadım, söylediklerine sopranodan eşlik ettim. Sustuğun kadarına susup söylemek istediklerine hep konuştum. Hiç istemedim bilmeni beni. Hiç derdim yoktu karşına çıkmaktan yana. Hep “belki de tanısan vazgeçersin” dediler. Tanımadan da vazgeçebilirdim. Vazgeçmek çok kolaydı o meşhur şarkını söylerken. Bir eda, bir çalım altında unutulur giderdi herkes, hatırlandığı hızda!
Ben seni her defasında biraz daha içime sokuyorum. Soktukça dışarı akamıyor içimdekiler. Saklamak benden yana, söylemek uzak artık. Bu aralar büyüdüm ben. Bu aralar kalkıp gitmek var içimde. Hiçbir muhtara hesap vermeden. Seni yanıma alır mıyım soruyorum kendime? Diyorsun ki “tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında, acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında!”
Acı varken içimde sana tutunurdum. Yalnız değilim derdim. Gitgide alıştım. Sana çok alıştım.


“Canım dostum sırdaşım,
Aynaya baktım yüzünü unuttukça,
Gelmiş bulundum,
Kalmış bulundum,
Bu dağ burada durdukça!”


Çokça öldüğün günü düşünüyorum bu aralar. Senden kaçışlarımı destekleyen yegane sebebi. İnsan kendisinin yanına koyduğu resmi iyi seçmeli. O yanyana duruş; sevgiyi de ölümü de eşitliyor çünkü. Her ikisi için de aynı acıyı duyuyorsun. Aynı sorumluluğu taşıyorsun. Sen benim çocuğumsun. Yıllardır her anını resimleyip, her anısını saklayıp, her acısını beraber yaşadığım çocuğum. Seni ben doğurmadım diyemem. Seni büyütmedim diyemem. Sen benim çocuğumsun. Ölmeni istemiyorum. Yanındaki resme ne olacağını biliyorum. Bahanem hazır. Seni sevmekten artık korkuyorum. Bir daha kimseyi sahiplenmeyeceğime yemin ettim. Herşey değişti... Büyüdüm. Üstelik “Yetişkinliğimden de hiç hayır yok!”
Hayatımdakiler listesinde hep kalan sen oluyorsun. Dokunmadığım için sana, görmediğim için sahneden başka yerde, söylemediğim için yüzüne, nefesini duymadığım, elini sıkmadığım, omzuna yaslanmadığım, ayak tozumu halına sürmediğim, herşeyi senden destekli öğrendiğim için.
Hastalık bu bendeki. Psikologlar ne halt etmeli? Xanax’ı avuçla içip, seni fonda duymadıkça huzur yok bana... Herşey değişti Sezen... Herşey değişmeli!


“Hani herkes arkadaş,
Hani oyunlar sürerken,
Kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Hani biz kimseye küsmemiş,
Hani hiç kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden...”


Durum farklı artık. Herkes herşeyi kendine göre şekillendiriyor. İnsan olmak rayından çıkmış, yine de istediği yere gidiyor. Ne zamandır kendinde olmayanlar var. Ben şimdi en çok delileri seviyorum. En çok isyankarları... En çok acımasızları... Öldürürken acıyorsan, er meydanında birilerinin arkasına saklanıyorsan kahraman olamıyorsun. Ya da bu hayata direnemiyorsun! Ben de bittim artık kalmadım...
Seni hala deliler gibi seviyorum...
Her anını her anıma denk koyuyorum.
Bu aralar bohçaları dağıtıp, bavullarıma yükleyip, kırmızı kurdeleleri olan bir hayata alışmaya çalışıyorum. Kim açarsa, kim girerse içime seni de orada bulacağı ihtimalini de göze alıyorum. Seni sevmek kadar zoru yoktu...
Kendimi korumaya aldım
Bana bu aşkın olmuş olabilecek tek faydası bu,

Bastığım yerin ayağımın altından
Kızgın kumlar gibi kayması bu!
Aklım yüreğimden yana değil,
Hep bir mani sunuyor önüme,
Biraz zamana ihtiyacım var ama...
Seni bu yazının sonunda da seviyorum...
Beynimden vurulmuş olsam da yüreğimle kalıyorum meydanda...
Senden vazgeçme savaşımın sonucu yine bu;

ISKA!!!

Çisel ONAT©








7 Temmuz 2010

::Sevişmeyi Göze Aldım Bak!::

Sevişmemiz gerek! İçimdeki bu hissizliği ancak sevişirsem yok edebilirim. Bana yardım etmelisin. Bana çoktandır yardım etmeliydin. Sana güvenmiştim. Sana özenmiştim. Dokunuşunla bir şeyler yeniden nefes alsın istiyorum. Sevişmemiz gerek anlıyor musun? Sana ait olmalı bu seferki, bana özel olmalı! Nerede duracağımızı bilmeliyiz ve bu sefer bu yasağı mutlaka “delmeliyiz”. Tüm “hayır”larıma direnmelisin, ellerini avuçlarıma geçirip bana “evet” demelisin. Delirmeliyiz! Sana bir şarkı söylemeliyim ellerin avucumdayken. Dinlemelisin ama sesin sevişir gibi çıkmalı! Hiçbir erotik sözü kabul etmiyorum bu sefer. Bana seni anlatmalısın. İlk gün saçlarımla oynadığın gibi dans etmeli her yanın yatakta. Sana ayak uyduramamalıyım. Korkmalıyım adımlarına yetişemeyeceğim için. Sevişmeliyiz bu sefer! Yanına ilk defa nasıl uzandıysam yine o kadar korkak olmalıyım. Yine o kadar titremeli midem ve kaslarım! Gözlerim bulanmalı, ellerimi bile görememeliyim. Bana önce uzaktan bakmalısın! Beni tanımalısın! Vücudumu değil, kusurlarımı görmelisin ve onları sevmelisin. Yanıma gelmelisin. Biraz saçıma değmelisin. Biraz gözlerime dalmalısın, biraz sessiz kalmalısın.

Sevişmemiz gerek diyorum! En sert halini istiyorum. Ve en yumuşak tenini… Boynumu keşfetmeni ve bana aldığın kolyeyi dudaklarınla çözmeni...

-sadece sevişmeliyiz seni sevdiğimi anlamamalısın-

Hadi gel! Sevişmek istiyorum! En iyi bildiğimiz şeyi yapmak istiyorum! Senin bana anlattığın en iyi şeyi! Tuhaf kaçsın istiyorum bu durduramadığım heves içimde ve sana tuhaf gelsin istiyorum seni ilk defa bu kadar istiyor oluşum. Biraz daha beklersek dağılacağız çünkü. Tenimi bir daha toplayamayacaklar. O yüzden değmeliyiz birbirimize. Önce bir müzikalde sevişelim.
Oyuncu olmak istiyorum! Ve perde! Ortadayız! Sahnenin tam ortasında ve tam da istediğim gibi... Kırmızı bir perdenin yere değen ucundayız! Kadifenin tenimi yakan sıcaklığında. Neden hala duruyorsun hadi! Çözsene perdeyi üzerimden. Daha öncede gördün kırmızıyı kasıklarımda korkma! Bana öyle bakma! Seninle sevişmem gerek!

Başla!

Sırf sen dokunacaksın diye yeni yıkadım saçlarımı. Akan suları boynumun çukurunda yakalamayı sevdiğin için kurulamadım onları! Senin için üşümeyi göze aldım bak!
Gözlerimi silmedim. Boynumda yakaladığın sularla dudaklarının gözlerimdeki rimelleri akıtmasını komik ve gizemli bulduğun için silmedim onları da. Gözlerimin yanmasını göze aldım bak!
Yanaklarıma beyaz pudra sürmedim. Sevişirken kıpkırmızı oluşlarını seviyorsun diye. Utangaçlığımı bana yakıştırıyorsun diye! Utandığımda söylediğim sözlerin saçmalığına gülüyorsun, güldüğünde sana kızmamı seviyorsun, elimle seni itince ellerini yanaklarımın kırmızı sıcaklığına koyuyorsun diye! Yanmayı göze aldım bak!
Dudaklarıma ruj sürmedim. Yanaklarımın kırmızılığını dudaklarıma sür diye! Bana hep “senin kendi tadını almak istiyorum” dediğin için... Sürmedim! Dudağını dudağıma sürdüğünde dilinin tadını bozmamak için... Kendi tadımı en iyi senin dudağından alabildiğim için... Dudağımı ısırdığında içimde ısırılanı hissedebilmek için... Dilinin söyleyemediğin en büyük cümleleri söylediğini duymak için. Diline dudağımı ekleyebilmek için! Sürmedim! “Senin tadını” almak istediğim için. Tadın damağımda kaldı bak!
Boynuma kolye taktım! Dudaklarınla aç diye. Dudaklarının hareketini hissetmek için. Açamadığında dişlerini boynuma geçirmen için... Nefesini en iyi boynumu öperken duyabildiğim için... Gözlerine en yakın o anda bakabildiğim için. Gözlerini bir tek boynumdayken açtığın için... Gözlenmeyi göze aldım bak!

-sadece sevişmeliyiz seni sevdiğimi anlamamalısın-

Dur!
Sevişmemiz gerek! Delirmemiz gerek! Beklememiz gerek!
Pudrasız, rujsuz çıktım sahneye! Oysa bir müzikalde sevişiyoruz seninle! Bir oyuncu en çok makyajıyla alkışlanır. Kendini arkasına sakladığı makyajıyla! Alkışlanmamayı göze aldım bak!
Müzik! Kalk ve en sevdiğimiz şarkıyı koy! Bir konserde sevişelim şimdi de...
Şarkıcı olmak istiyorum!
Yat! Üzerindeyim! Seninle sevişmemi dinlemeni istiyorum!
Saçlarını ıslattın benim için. Çünkü ben onları nefesimle kurutmayı seviyorum! Saçlarını öpmeyi... Saçlarına tenimi değdirmeyi. Islanmayı göze aldın bak!
Gözlerini kapattın şimdi de. Boynuma gelene kadar açmayacaksın biliyorum! Dans etmek istiyorum. Bacakların bacaklarımın arasında. Dans ediyorum! Şimdilik kırmızı değil yanaklarım çünkü gözlerin kapalı! Benim için karanlığı göze aldın bak!
Yanakların canımı yakıyor. Bıçak ve köpük kullanmamışsın bugün sanki, sevişeceğimizi biliyormuşsun gibi. Yanaklarındaki sertliği sevdiğimi söylediğim gün bana deliymişim gibi bakmıştın. Oysa anlamıştın herkes gibi olmayı sevmediğimi. Bir kadının bir erkeğe ait olan bir şeyi sadece ona aşıksa sevebileceğini! Yanaklarının vücudumu kestiğini ve yaktığını sevdiğimi bildiğin için böylesin şimdi. Oysa sana anlattığımda anlamıştın. Pürüzsüz bir tenle sevişmek bir kadınla sevişmek demektir, bir kadın bir erkekle sevişiyorsa kanamalıdır bir yerleri, kesilmelidir dudakları demiştim. Ve ben bir erkekle sevişmek istiyorum! Sözümü dinlemeyi göze aldın bak!
Dudak! Sen! Dudak! Ben!
En çok öpüşme anlarını sevdiğimi biliyorsun. O yüzden onları hiç konuşturmuyorsun bu gece. Sadece bir şarkı söylüyorsun! Sana eşlik ederken duyduğun nefeslerimi saklıyorsun! Hep kaçırdığım dudaklarımı yakalamak için ve bu “dudak kapmaca” oyunuma eşlik etmek için ben nereye kayarsam arkamdan geliyorsun! Koşmayı göze aldın bak!

-sadece sevişmeliyiz seni sevdiğimi anlamamalısın-
Dur!
Sevişmemiz gerek! Delirmemiz gerek! Beklememiz gerek!
Sessiz sözsüz çıktım sahneye!
Oysa konserde sevişiyoruz seninle! Bir şarkıcı en çok sesiyle alkışlanır. İçindekileri şarkılarında anlattığı sesiyle... Seyirciyi göze aldım bak!
Ateş! Kalkmalıyım ve altına saklanmalıyım! Bir savaşta sevişelim!
Bir esir olmak istiyorum!
Tut! Altındayım! Beni hapsedişini görmek istiyorum!
Saçlarımı ıslattım. Susuzluğunu onlarla gidermelisin! Gözlerimi silmedim, kendini onlardan akan siyah boyalarla gizlemelisin, yanaklarıma pudra sürmedim beni yanağımdan vurmalısın! Dudaklarıma ruj sürmedim! Onlarla doymalısın! Tadımı dudağımdan almalısın! Tadım damağında kalmalı, bir daha, bir daha, bir daha tatmalısın!

Dur!
Sevişmemiz gerek! Delirmemiz gerek! Bitirmemiz gerek!
Silahsız çıktım meydana!
Bu savaşı beraber kazanmak gerek!
Süt tadını al göğüslerimden! Nefesini saklama! Yanaklarım kırmızı, sakın bakma! Dans edişimi izle. Çıkardığım sesleri dinle! Aşk tadını al göğüslerimden! Elimi sırtında gezdirişimi hisle!

Dur!
Nerede durmamız gerektiğini bilmeliyiz ve mutlaka bu yasağı “delmeliyiz”.
Sana şöyle demeliyim :
“Hayır!”
Direnmelisin ve şöyle demelisin :
“Evet!”
“kendime” direnmeliyim ve şöyle demeliyim :
“Evet!!!”

-seni sevdiğimi anlamanı göze aldım bak!!!-

Ç.

5 Temmuz 2010

SEVGİLİMİN SEVGİLİSİ


Ey Valentine;

Biliyor musun? ;
Sevgilimin;
Aşkı iyi anlatabilen bir sevgilisi var,
Sözleri alınıp duvarlara iliştirilen,
“Benim için sevgilime bir mesaj yazar mısın” denilen bir sevgilisi...
Hayatla derdi olmayan, hayatını kendi başına koruyan bir sevgilisi var,
Acıyı düşündüren, gülmeye özendiren,
“İyi ki hayatımdasın” cümlesini duyabilen bir sevgilisi var.
Yanına yakışabilen,
Kendine yakışan elbiseyi, kendine yakışan adamı bulabilen,
Sevmeyi olduğu kadar, Onu büyütmeyi de göze almış bir sevgilisi var.
Sevdiği yerlerin tadını çıkarabilen,
Özlediği şeyleri ona getirebilen,
Onu olmadık zamanlarda şaşırtabilen bir sevgilisi var.
Onun avuç içinden nefes alabilen,
Dokunmadığı zaman donakalan,
Bedenini bedenine serdiğinde eriyen bir sevgilisi,
Anlamaya, hırpalamamaya,
Sorgulamamaya, soldurmamaya çalışan,
Sussa da içlenmemeyi bilen,
Hazzı, sevişirken “bir sana bir bana” diye bölüştürebilen,
Bazen vahşi sözler bazen ninniler söyleyen bir sevgilisi var.


Sevgilimin,
Kaybetmekten korkmadığı, öylesine çok emin olduğu,
Ama çoktan kaybettiği, farkında olmadığı bir sevgilisi var!

Ç.

2 Temmuz 2010

Bir FOLLOW FRIDAY ( #ff ) daha bitti...

Masaya oturdum. Notebook'u açtım. Gmail, Facebook, Outlook, Twitter, Fizy ve diğer vs. sitelere parolayı söyledim girdim. Dünü Çarşamba bugünü de Perşembe bilen aklım birden o meşhur mavi yazıyla gözgöze gelince stres günüme bulaşmış oldu. O işaret; #ff !

Follow edenler etmeyenler umrumda değil ki diyenler umrumda değiller. Çünkü who.unfollowed.me sitesine girmeyen kaç twitter üyesi vardır bilmiyorum ama çoğunun haberdar olduğundan eminim. O nedenle gelen #ff'lerin üzerimde yarattığı neşe sanırım, twitter'a ilk üye olduğumda @cuneytasiduru ile birbirimize yazıp birbirimizin okumasına hem delice hem de zavallı bir şekilde güldüğümüz  "kendin yaz kendin oku" durumundan sıyrılmış olduğumu gösteriyordu.

Yeni follower'lar, varlığımdan haberi olmayan following'ler tek tek aklıma sızıyorlardı. Başladım #ff yapmaya... Ama imkansızdı. Gerçekten sinirim bozuldu. Bıraktım. NOTEPAD'e tek tek isimleri yazdım olmadı, Word'e kopyaladım olmadı, tek tek mention'lara cevap vereyim dedim olmadı!
Birden kendimi OVERCAPASITY Balinası gibi hissettim! Hem içimde inanılmaz bir mahcubiyet hem de hırs vardı ama yapamadım! Yapamadım arkadaşlar! Ve en sonunda psikolojim şu haldeydi!

Avatar'larınızın hiçbir hükmü yoktu o sıra! Bana hepiniz yukarıdaki gibi görünüyordunuz. Çığlık atma isteği : )))
Gerçekten denedim! Yapamadım! Başaramadım!
İnanın bana!
Haftaya çalışarak geleceğim!

Şaka bir yana falan değil, yazdıklarım gerçek...
Hepinizi keyifle takip ediyorum!
Oh be rahatladım!
: )



Süper bir haftasonu dilerim!





1 Temmuz 2010

Erik Mevsimi...

İkimiz de sakıncalıyız birilerine anladım,

Adımızı bilen bilene...
Herkesin hayatında bir kabuk kaldırışımız var,
Bu kadar benziyoruz madem,
Belki birbirimizi temizleriz, kirlendik mi ki gerçi, kimbilir...


Olur ya mucize bize denk gelmiştir
Ben hep erik mevsiminde severim birilerini,
Mucize bana hep dalından kopup, tazecik gelir.
Tam da sevmemin mevsimindeyim
Olur ya aşkın tadı belki yine mevsiminde güzel gelir...
Kimbilir...
 
Çisel Onat
27.04.2010
 
...Bazen birilerinde eskiyen, sana hep tazeletir kendini...
DESTEKLEYELİM!
NEFES ALMAK İÇİN...
****************************************************
Basın Bülteni 29.06.2010

Ormanların D’lisi, Yangınların Düşmanıyız!

SORUŞTURMACI GAZETECİ UĞUR DÜNDAR, ORMAN YANGINLARINA SON VERMEK İÇİN TÜRKİYE ÇAPINDA GERÇEKLEŞECEK SOSYAL SORUMLULUK PROJESİNE ÖNCÜLÜK EDİYOR, RADYO D’NİN YAPACAĞI YAYINLARLA TOPLUMU ORMAN YANGINLARI KONUSUNDA BİLGİLENDİRMESİNE DESTEK VERİYOR.

Radyo D yaklaşan yaz aylarında artan orman yangınlarına dikkat çekmek için bir sosyal sorumluluk kampanyası başlatıyor. “Ormanların D’lisi, Yangınların Düşmanıyız” sloganıyla yola çıkan kampanya, ihmal yüzünden çıkan orman yangınlarına dikkat çekmeyi amaçlıyor. Orman yangınlarının sık görüldüğü yaz ayları boyunca izmarit atılmaması, ormanda yakılan ateşin söndürülmesi ve yangın durumlarında Alo 177 yangın ihbar hattına haber vermek gibi önemli mesajların verileceği kampanyayla vatandaşların bilinçlendirilmesi hedefleniyor.
Her sene orman yangınları nedeniyle, binlerce hektar yeşil alan yok oluyor ve Türkiye giderek çölleşiyor. Radyo D, bu duruma ‘‘dur’’ demek için araştırmacı gazeteci Uğur Dündar ve Radyo D Programcısı DJ Hakan Gündüz öncülüğünde sosyal sorumluluk kampanyası başlatıyor. Proje kapsamında, ormanlarda çıkan yangınları engellemek için öncelikle toplumu bilinçlendirici yayınlar yapılacak ve ormanlar hakkında bilgi verilecek.
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan Doğan Radyo Grup Başkanı Sezgin Onat; orman yangınlarına dikkat çekmek için Radyo D olarak düğmeye bastıklarını ve Uğur Dündar’ın bir saniye bile düşünmeden bu özel sosyal sorumluluk projesinin hem yüzü hem lideri olmayı kabul ettiğini belirtti.

Soruşturmacı gazeteci Uğur Dündar ise, ‘‘Cennet yurdumuzun ormanlarının yok edilmesi çok kolay. Yenisinin kazanılması ise çok zor. Rant peşinde olanların ağaçları yok ettiğini görüyorum. Anız yakma ve bilinçsiz davranışlar sonucu ormanların yok olduğunu üzülerek görmekteyiz.’’ dedi.
Ormanları korumanın ulusal bir görev olduğunu belirten Dündar, ‘‘Her sosyal sorumluluk projesinde olduğu gibi, bu cennet vatanın eşsiz coğrafyasına bir şeyler katabilmek için projeyi kabullendik. Her Türk vatandaşına orman bekçiliği diye bir hizmet alanı açılırsa, gönüllü bekçilik yaparım.’’ diyerek sözlerine son verdi.

Son olarak sözü alan Radyo D Programcısı DJ Hakan Gündüz ise, bu projede Uğur Dündar ile birlikte yer almaktan gurur duyduğunu ve programlarında orman yangınları hakkında bilgilendirici yayınlar yapacaklarını belirtti. ‘‘Programlarımızda mizahi yönde anlatırsak, daha iyi algılanıyor. Biz de hazırladığımız mizahi tanıtımlarla ve bilgilendirmelerle dinleyicilerimizin ilgisini bu konuya çekeceğiz.’’ dedi.

‘‘Ormanların D’lisi, Yangınların Düşmanıyız’’ Kampanyası

Radyo D, yangın mevsimi boyunca sürdüreceği sosyal sorumluluk projesiyle, bu tür önemli bilgileri ve yapılan dikkatsizlikleri dinleyicileriyle paylaşacak. Uğur Dündar, DJ Hakan Gündüz ve Radyo D programcıları ile ‘‘Ormanların D’lisi, Yangınların Düşmanıyız’’ sosyal sorumluluk projesi kapsamında orman yangınlarının çıkış nedenleri-dikkatsizlikler ve ormanın faydaları hakkında dinleyicileri bilgilendirecek.

Ormanlarımızın %60’ı yangına çok hassas bölgelerde.

Ülkemizde özellikle Hatay’dan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan kıyı bandı, yangınlar açısından en tehlikeli bölgeyi oluşturuyor. Türkiye’de yangına birinci derece hassas alan 7.182.051 hektar, yangına ikinci derece hassas 5.091.788 hektar alan bulunuyor. Buna göre ormanlarımızın yaklaşık %60’ı olan 12 milyon hektarlık alan yangına çok hassas bölgelerde yer alıyor.

Orman yangınlarının %85’ine insanlar neden oluyor.

Orman yangınlarının çıkış nedenlerinin dağılımına bakıldığında;

%47,7 ihmal, %19,2 faili meçhul, %17,7 kasıt, %15,4 doğal nedenlerden kaynaklanıyor. İnsanların neden olduğu yangınlar, toplamda % 84.6’ya ulaşıyor.*
2008 yılında yaklaşık 59.000 futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alan yandı.

2006 yılında orman yangınlarıyla Türkiye genelinde 7.762 hektar, 2007 yılında 11.664 hektar, 2008 yılında 29.749 hektar alan yandı.* Her sene giderek artan orman yangınlarına son vermenin yolu ise, toplumun bu konu hakkında bilinçlendirilmesinden geçiyor.
Bir hektar kayın ormanı 68 ton toz emiyor.

Yangınlar sonucu ormanların zarar görmesi, soyu tükenmekte olan birçok hayvanı yok ediyor. Dikkatsizlik ve ihmal sonucu sebep olunan orman yangınları, ihtiyacımız olan oksijeni de yok ediyor, karbondioksit oranının artmasına neden oluyor. Oysa 72 kişinin bir saatte tükettiği oksijeni, bir kayın ağacı aynı sürede üretiyor. 1 hektar kayın ormanı 68 ton, çam ormanı da 40 ton tozu emiyor. Erozyona engel oluyor. Orman örtüsü, yer altı sularının oluşmasına ve su kaynaklarının su sağlamasına da yardımcı oluyor. Sayısız faydası olan ormanları yangın sonucu kaybettiğimizde ise, ormanın yeniden oluşması için 20-200 yıl arasında bir zaman gerekiyor.

‘‘Alo 177’’ orman yangın ihbar hattını arayın!

Ormanlık alanlarda şüphelendiğiniz durumlarda ve yangın söz konusu olduğunda 177 Orman Yangın İhbar Hattı’nı Türkiye’nin her yerinden arayarak, yangınlara anında müdahale edilmesini sağlayabilirsiniz.

*T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, Ormancılık İstatistikleri, 2008

Bilgi için: Radyo D Kurumsal İletişim Sorumlusu Ekin Özçelik

ekinoz@radyod.com

0212 413 51 83